"tek gerçek kanun ölüm"
30 Temmuz 2025 Çarşamba
Kendime intihar notu
10 Temmuz 2025 Perşembe
Kızıl Tuğlalar - 3
KIZIL TUĞLALAR – 3
Mişvarin oturduğu yerden bir köpeğin yerde bayılmış gibi uyuyuşunu izliyordu. Uzuvları hayvanın titreşim içerisindeydi sanki rüya görüyordu tıpkı insanlar gibiydi. Evrimin tezahürlerini gözlemleyebiliyordu.
Maybe death is the freedom of the soul’s loneliness within our body. How could we know?
Kaçış Kaçış Kaçış
Mişvarin hep kaçıyordu aslında aradığı bir yerlerde yine kendisiydi o yüzden bir yerlerde ya da bir kişide kendini arıyordu bulamayınca yine kaçıyordu.
Ne para ne nam-ı yüksek biri hiçbir şey istemiyordu sadece ufak bir köşe güneşi hissettiği o çocuk yıllarında amaçsız özgürce koştuğu gibi
Belki de Yavuz Bülentin Ne olursun bir gün beni kapında dinle haykırışı gibi
Yalnız çocuklar cehenneminde ağuşunu kaldırmış merhamet suyunu bekleyenler gibi
Sanki sen gibi ben gibi belki de içimizdeki mişvarin gibi
Gökyüzü sonkez saldırdığında ışığını sahnelediğinde Peyami Safa’nın yazdığı kitap gibi yalnızız
Lise – 2 10-R sınıfı ve ilginçtir 2 arada boşluk sıfır ve 10 tire R bu işaret ileride Rize de olacağını o zaman işaret etmişti. 2010 yılında Mişvarinin kendisi Rizede bulundu Yangın Raporunu aldı ve hala saklamaktadır. Bir gün tekrar çıkarılacaktır.
9. sınıf tekrarın eşiğinden nasıl döndüğünü belirtmiştik (K.T-2) ve öyle lanetli bir sınıftan başka bir lanetli sınıf olan sözel sınıfa atıldı çünki ortalama yerlerdeydi. Bu sınıf daha ilk derste sınıf arkadaşları sınıfa giren kadın hocayı görünce bağırıp çağırıp ulumaya başladı. 9. Sınıftaki sınıf arkadaşı Hüseyin Bosna da bu sınıftaydı. Hoca müthiş sert çekti Hayvanlar ben sizin ananınız yaşındayım dedi. Mişvarin bu sınıfta siksen okuyamaz işte dönüm noktası. Babası o yıllar üniversitede meslek yüksek okulunda müdür ve nüfuzlu birisiydi. Nüfuzunu kullanarak Flavio’yu eşit ağırlığın en çalışkan sınıfına aldırdı. 10 -R bu onun içün dönüm noktasıydı çok sonradan öğrendi ki asıl bu durumda etkili olan Yüce Gönüllüymüş şükran mıdır emin olamadı. O yıllar yuvarlak mila schön marka gözlüklerinin yanında yüce gönüllünün loca yemeği ve yemin töreninde hediye ettiği roma rakamlı yuvarlak Moldoa 1853 markalı saati takardı. 1853 onun için önemliydi Van Gogh’un doğum tarihiydi.
O yıllar sabahçı ve öğlenci diye sınıflar bölünürdü dersleri öğleden sonra başlamasına rağmen geç kalırdı. Aynada saçları ile uğraşmaktan geç kalırdı. Akşamları saçlarını düzeltmek için ıslatıp bere takardı evde bere ile gezerdi. Sony marka evde bulunan walkman ile nereden geldiği belirsiz Nancy Sintara kasetlerini berenin içinde kulaklıkla dinlerken müthiş zevk alırdı.
Lise yılları karanlık dehlizleri içinde barındıran bir durumdur. Bahar Bakır adlı kızdan hoşlandığında onun yüzünü gökyüzünden daha berrak endamını bir dağ gibi çok vakur buluyordu. Bu baharın ipekoğlu ender denen sevgilisini bir yerlerde kıstırıp tokatlamak istiyordu çünki Baharı aldatıyor ve üzüyordu. O yıllar çok kavgacı bir yapısı vardı. Mişvarin sürekli bir yerlerde yumruklu tokatlı çarpışmalara dalıyordu. Sürekli Carlo Cafiero okuyordu onun gizil hayranıydı. Hayatında sarod ve sitar çalmayıda çok istedi. Ortası cam olan kapısının arkasında milli qehreman Albert Aqarunov’un resmini asmıştı. Her sabah bu posterdeki bir çift göze bakarak uyanıyordu. İnsan içinde mutlak bitmeyen kavga vardır. Ya galiptir ya mağlup siz hangisisinizdir. O yıllar eskimeyen anıların garipliğiyle doludur içimizde örgütçü bir yan vardır. Özellikle mişvarinde bazen bu doruk noktasına çıktı. Sürekli birileriyle kavga ediyor uçan tekmeler eşiğinde suratlara indirilen yumruklar birbirini kovalıyordu. Bir gün Mişvarin yanına kürdü aldı feci bir kapışma gerçekleştirdi. Okulun içinde gayet cesurdu. Bir gün samimi daha olmadan yanıma geldi bana Eski derdi. Eski Eski seninle namussuz hayata ve namussuzlara darbe yapalım ve ihtilal komitesini kuralım dedi. Bundan etkilendim. Aşağılanmaya hayır yükselmeye evet sloganımızdı. Beni Aşıklar Bahçesine çağırdı. Ve birlikte T.S.K’yı kurduk evet biz kurduk. Türkçülerin Sosyalist Kurtuluşu örgütünü kurup birer mısra birbirimize Attila İlhan şiiri okuduk oturduğumuz demir sandalyenin yanına diz kırıp Kropotkin ve Babeuf çok yaşa dedik istemsizce ve hakeza usulca ayrıldık. Çok sonra ben sabahçı o öğlenciydi görüşemedik. O yıllar Mişvarinin ortaokul sınıf arkadaşı p.gül b.kiraz lisede de aynı okuldaydı. Ve ihtiraslı bir yanı vardı. Bazı erkekleri cezp edebilirdi. Yalnız onun yanında beraber takıldığı P.gülün yakın arkadaşı Müberra diye bir hanımefendi vardı 2004 – 2007 yılları arası Melikgazi Lisesinin Müberra soyismini bilmiyoruz isimli hanımefendi gökyüzünden daha berrak Tanrının işte bu benim der gibi masumiyetin ve zarifliğin hayat bulmuş yüz sadeliği Melikgazi Lisesinin Müberrası vardı. Bir gün okul çıkışı çok kalabalık ulen ne imiş bu kız arkadaş dedirtti hepimize, genç yaşlı ihtiyar bu kız içün müthiş bir kavgaya tutuşacaktı. Sanırım bu kız kesinlikle bir ordu dağıtabilirdi. O akşamın mavi büyüsünde Mişvarinle karşılaştık kesinlikle bu kız için bütün düellolara girerim der gibiydi. Fekat onun aklı Bahardaydı. Bana TSK nın toplantılarına niye gelmiyorsun dedi. Ben henüz hazır değilim dedim. Ve sonra Batman’ın Gothamındaki şehirdeki jokerler gibi yüzümüzü boyamalıyız dedi. Al bunu diye broşür verdi Gotha kongresi eleştirisi adlı programı oku seni imtihan yapacağım dedi. Göt lalesine bak, bana kuruyor diye içimden kendisine söylendim. Uzun müddet karşılaşmadık ama umutlarımız her batan şafağın kızıllığında ağaracak bir dahaki yeni umutlar için birleşecekti. Okul çıkışı son karşılaşmamızda dedi ki örgütü lağvettim gelmedin dedi. Neden dedim çünki bizi ülkü birliğimizden ayıran din dedi. Çünki bu ülkede hiçbir zaman işçi yürüyüşlerine vücuduna paslı demir kokusu sinen işçiler katılmaz dedi. Cüretkar konuşuyorsun dedim. Din ne alaka dediğimde ise senin peygamberin Muhammed benimki ise Percy Bysshe Shelley dedi. Aslında devlet yok ama tam bir Kautskyist gibi işçilerin bir devleti olmalı dedi ve gitti.
Sessizliğin asudeliği Mişvarini hoş ederdi. Sözel sınıftan çalışkan sınıfa geçtiğinde Geometri dersi vardı yeni sınıfa adapte oluyordu. Hoca tahtaya kaldırdı soruyu bilemedi. Niye geldin kalaydın o sınıfta dedi. Ve tahkir edici alaylı ifadelerde bulundu. Bu hoca pala bıyıklı meşhur Roket Hamdi idi. Daha ilk derste bu mukabeleyi hayatı boyunca hiç aklından çıkarmadı. Sınıfın hocası; Edebiyat hocası Selma hanımdır. Bir derste edebiyat hocası selma ders kitabındaki şiiri okumasını istedi Mişvarinde dümdüz okudu. O kadar kötü okumuştu ki Selma ona çok berbat okudun dedi sınıfın ortasında ağır rencide etmekte bulundu. Kendisi edebiyata daha sonra ilgili oldu. Şimdi iki insanlığın en aşağılık artığı Roket Hamdi ve Selma’dan insanlık namına ne beklenebilirdi? Bu lağımdan yaratılmış iki yaratık insanı insana nefret ettirirdi. İyi tarafından bakmak lazımdır ki Mişvarin bu iki lağım mikrobu sayesinde iyi bir heccav oldu. Bunların hiçbir zaman iyi talebeler yetiştirdiği söylenemezdir. Daima ileriye giden akış içerisinde yok olacaklardır. Yeni, eskiyi döver ve yıkar. Hiçbir gökyüzüne kadar uzanacak baraj seti dahi bu taşkın su gibi yeniliğin önünde duramaz.
Geceleri yalnız sigara içenler değerlidir. Mişvarini geceleri uykudan mahrum bırakan nedir? Yoksa Müberra nın yüzümüdür? Müberra’nın yüzü kâinatı sonsuzluğa nişanlardı. Su bile kendi rengini kıskanırdı. Mişvarinin beden eğitimi dersinde yaptığı garip bir ritüel vardı ayakkabı bağcıklarını bileğine bağlardı. Fasülye üzüm nedir bu bağlantı kıs kıs gülüp hı hı hı mırıldanırdı yangın raporu.
Hoy callomos. Que hable la soledad
Mişvarinde gel zaman sinir harbi had safhaya çıkardı bu durumun bir künhünü anlayamadı. Bir gün tuvalet kapısında karşılaştık yine sinir buhranlarından birine denk geldik kulağıma bana bir şey olursa beni nişapur veya curcana göm dedi. Yılkıların kafasında dörtnala gittiği bir anda karşılaştık sanırım.
M. Eminoğlu Melikgazi lisesi en aşağılık öğretmenlerin atandığı lisedir. Tam mahiyeti ile berbatlıklar korosudur. Daha sonra Anadolu lisesi oldu kalite arttı sanırsınız Asla! 2016 yılında iğrenç matematikçi bayram Özcan denen adi birisi kız öğrenciye istismarda bulundu ve bu körpecik babası polis idi dayanamadı babasının beylik tabancası ile intihar etti. Cansel Buse Ölümsüzdür! Bu lisenin tarihindeki bütün kadro yargılanmalıdır. Eğitimin suikastçıları cezalandırılmalıdır.
Mişvarin o yıllar ülkede bir ilk olan Pravda gazetesini çıkardı. Başlıklar haykırışın timsali gibiydi Yoldaşlar Dayanın! Haksızlığa Hayır! Acizliğe Silah Çektik! İşçiler Direnin! Kavgamız Çok Asil! Yoksulluğa Geçit Yok!! Herkes İçin Onurlu Haysiyetli Yaşam! diye başlıklar atıyordu. En ön siperlerdeki dağları ikiye ayıracak zelzele gibiydi. 10-R sınıfı: Ne sınıf Mişvarini hatırlasın Ne de Mişvarin onları Gizem K.kaya, Yasmin Şaştım, Ahmet Çarkıt, Umut K.kya, Tayfur İşgüzar sınıf arkadaşlarıydı. Bu lise yıkılmıştır. Çok Şükür.
Bu lisenin duvarları katmerli bir hiçtir. Büşra Çakmak bu ortamın ortamsızlığındaki en asilzade kişidir. Ruhunun dolaştığı yerlerdeki duvarlar bile cennet çiçeklerini andırabilirdi. Bu asilzadeliği hangi soy ağacından genine nakil aldı asla bilinmez. Onu kadın ruhunun abideleşen isimleri arasına alabiliriz mesela dipçikle kafasına vurularak öldürülen spartakist ruhunun en büyüğü Rosa Luxemburg yetmez!! Yurt severliğin 18’inde galaksilerden daha büyük abideleşen Zoya Kosmodemyanskaya !!!
Bu yurdun yurtsuzlarına selam olsun Mişvarin odasında mum ışığı nostaljisini yaparken Stefan Lochner'ın Gül Çardaklı Meryem’in önünde düşkünlerin yaratıcısı ile evlenmeyi niyet etti. Duydu seni ve mum akarı yok ışığı söndü.
En iyi anlaştığı kişilerden birisi Poçevski idi. Bu arkadaşın babası müteahhit abisi mimar amca oğlu ise sosyologdu. Bu sosyolog tip olarak koniyi andırıyordu. Adını soyadından almıştı Poçev Poçevski. Mişvarin onunla bir kere karşılaştı.
Poçevski akıllı birisiydi yaşamın sırrını sanki keşfetti gibi sürekli hayatını renklendir. Para ile bir şeyler yap gibi mişvarine telkinlerde bulunuyordu. Bir keresinde bir kadını baştan aşağı nasıl becerdiğini anlatmıştı. Fekat Mişvarin mutsuzlar tarikatının pir üyesidir. Bu konular ona uzak ve lüzumsuzdur. Bu yüzden kafasına ara ara mevzu bahis olan bu kadınların hiçbirisine yanaşamadı bile vesselam
Pravdaya bir gün Eski mahlası ile yazı yazdım hoşuna gitti en üst levhada neşretti başlığı ise itiraz edindi. Sayılı nefeslerimizin şerefine bir düzine yazı yazmak isterdim dedim. Akşam baharın çalıştığı inciroğluna incir çiçeği bırakıp sen gel baharın gelmesine lüzum yok dersem senin adına mutlu olurmusun Mişvarin? Sarıldı ufak ağlamaklı hayır Kavgamız var inkılap savaşçıların sevgilisi yalnız savaş ve pusattır dedi.
Mişvarine dedim ki; sen hayali hayat gibi yaşıyorsun bu durumdan kurtulana kadar seninle görüşmeyeceğim dedim. Zaten yaşadığımız onca şey hayalde kalmadı mı? Dedi. Yaşanacak olanlara mevzi açsan olmaz mı? Dedim. Hepsi zaten hayalde kalacak ne lüzumu var dedi. Öl ozaman öl diye bağırasım geldi. Yapamadım kuru bir el sıkışması nefes aldığımız zamanlara saygı duyalım bari ne yapayayım dedim. Gökyüzünün bir gün çekip almasını bilerek yaşamak yeterlidir. Bir çiçeğe dokunabilmekte yeterlidir. Mişvarin Mişvarin Mişvarin Ne imiş o miş gibi varın
Yarın görüşemezsek bir yerlerde görüşelim nefes aldığını bilerek veya bilmeyerek dostum.
Bu beyni rutubet tutmuş şehrin muhtelif yerlerinde Poçevski ile çok başa baş lakırdılar yapardı. Poçevski insanlardan tiksinirdi kendince haklı olabilirdi. Büyük dedesi Köylüydü kasıntı birisiydi. Köylü hakları için ciddi mücadeleden sonra kazanımları olmamıştır. Dedesi Anselmo Lorenzo’nun çok iyi akradaşıydı. Bu yüzden Poçevskinin adı Anselmodur. Mişvarinle muhavereleri bitmezdi. Artık yeni yapay zekanın dini doğuyordu eski köhne ideolojiler yok oluyor Cyberpunk’ın yarattığı yeni bir siyasal aklın yanında kıyametin doomer gençliğide doğuyordu. Bunu buruya yazın bunu keşfeden siyah bandanası ile büzük dudaklı Anselmo Poçevskiydi. Tebrikler. Eski fikirler ırgalanmaz olacaktır.
Çıngırağın sesiyle herşey başlar
Yerli yerine oturur taşlar
Kozmos Kozmos sanki bu bakışlar
Bu ne biçim siyah ince kaşlar
Seyreler mi baharı varoşlar
Beden arzda ruh yüksekte başlar
Başlar başlar başlar
En fakir adamların bile hülyasına konu olacak bir cennet kokusu vardır. Poçevski midesine indireceği çay istilası için Mişvarine temmuz akşamları ziyaret eyledi. Halbuki temmuz akşamlarına kırgın bir yapısı vardı. Babası gibi müteahhit olmak istemiyordu. Onun insanlara değil böceklere ev yapma gibi bir hayali vardı. Bu yüzden kendisine böceklerin efendisi denilmesinden keyif duyduğunu söyleyebiliriz. Bir keresinde mikrop tanrısı olmak ile insan tanrısı olmanın arasında hiçbir fark yoktur dedi. Müthiş bir tesbittir. Alkış alkış alkış.
Poçevski aslında bütün uzuvları ile sanata vabestedir. Zaman zaman alakadar olduğu evdeki schimmel marka piyanosuna parmakcıklarını deydirirdi. Az zamanın verdiği huzursuzluk içinde yeni pınarlara yol açmaya engeldir. Bu zaman darlığında Mişvarini evine davet edip kısa filmler üzerine uzun koyu muhabbetler çevrilirdi. İkisinin de hem fikir olduğu en sevdikleri filmi 1990 yapımı Cyrano de Bergerac olarak belirlediler. Yalan söyledim Matrixtir. Çünki bu film anamnesis çıkarımlarını ikisinin de destekliyebiliyordu.
Eskiyi anmak iğrençtir. Mişvarin ile arama uzun geniş bir sınır koyma vaktine yaklaştık, bunun sebebi refte refte üzerimize gelen hayatın ümitsizliğidir. Hayır bu da değil !! O Yahudi kız ismi Naftali Harfa, Mişvarin hep politik düşünüyordu ona sürekli bir mektup yazıp benim vasıtamla göndermek istedi. Sanırım onun dimağından etkilenmiş olabilirdi. Neden! Sürekli yazıyordu bana göndermem için veriyordu. Ben ise mektupları asla götürmedim. Çünki politik yazıyordu. Kendisinin bir gün Çiçerin olacağından bahsediyordu. Bu kız aslen Muğlalı Yahudi bir ailenin kızı idi. Güzel sanatlarla ilgileniyor felsefe ile meşgul oluyordu. Felsefe ile uğraşması Mişvarini etkiledi. Ben mektuplarını alıp kendi müstear ismimle mektuplar yollamaya başladım gözlerinin güzelliğinden dudaklarının büyüsünden bahsedip bir divan şairi gibi mektuplar yolladım. Belki uçuk bir sosyalisttense benim gibi tulumbacı bir sokak şairini sever diye düşündüm. Yanılmakta güzeldir. Mişvarinin mektuplarını yollamıyordum ve ona sanki ihanet ediyordum. Kendi mektuplarımda şiirler yazıyor Bahaeddin Şakir ve Tiryaki Hasan paşadan bahsediyordum. Ve bir gün Mişvarinin kendisine dedim Naftali Harfayı ben sevdim dedim. Olamaz dedi bir Türkçü yahudi sevemez dedi. Evet sevemez nokta son. Ve bir daha görüşmemek üzere küstük. Bu durumun bu kadar neşvünema olmasından sorumlu kendisidir.
Naftali Harfa kendi din ve mezhebinden birisi ile evlendi. Bir çocuğu oldu. Mişvarin evde çamaşırlarını kendi yıkıyor. Ben ise ucuzcudan günü birlik çorap alıyorum. Görüşmesek de Mişvarini seviyorum o benim aynadaki yüzümdür. Bana emanet ettiği Hakkı Behiç Bayiç resmini saklıyorum.
İçimde bir şey var acı çekiyorum
Ama biz biz olmaktan vazgeçmedik.
NOKTA