Fasıl-1
Bir adam ve bir tahayyül anı: yine başladı hummalı çalışma
Aralık 23 yerler buz gibi, gar soğuk, yine kıl payı yetiştik sabah 07.40 treni.
Bu tren seferlerinin insanı bazen garip maceraların içine
çektiğini belirtmek lazımdır. Acil bir yere ekonomik olarak gayri ihtiyari
sebeplerden dolayı gitmek için kullanılan bu vasıta içinde kendine özgü
psikolojiyi de barındırabilmektedir. Trenin içerisinde arada ne yaptığını
bilmeden gezinenler çocuklarını sallayan analar, koşuşturan bebeler, etrafı izlerken
akla gelen hayaller, hepsi organize olunmuş bir şekilde istikametin adını
belirliyorlardı. İşte bir adam kendi mevkiinde sigarasını peyderpey
tellendirirken çevresine kayıtsız kalmıyordu, kapıyı açıyor lavabo ihtiyacı
gelmediği halde oraya gidiyor elini yüzünü yıkıyor etrafındaki insanlarla kibar
hareketlerle telepati kuruyor, sonra mevziisine doğru ilerliyordu.
Bir seferinde bir istasyonda midesi kazınmış; tut sen böyle
izbe bir yerde in, sonra simit satıcısı bulma hevesiyle dolaş ondan sonra treni
kaçır. Arada yürürken bu garip hadise aklına gelince tebessüm ediverdi. Bu
istasyonda kalma macerasında şöyle bir hadise aklına geldi. Hafif zor konuşan
amca istasyonda kaçırdığı treni düşünen adamın yanına usulca sokulup;
- Hayırdır hemşerim vaziyetin manalı
Diyen amcaya önce raylara sonra amcaya;
- Treni kaçırdım.
Amcam sakalı sıvazlayıp bıyık altı konuşmasını sürdürürken
akıl vermeyi de ihmal etmedi;
- Bidahaki na zaman gelir acep, içeriye sor bakalım
- Sordum dört buçuk saat sonra
- Napcen
- Kitap okur zamanı geçiririm. Telefon ile içeriden diğer
istasyondaki görevliye bavulumu almasını tembih ettirdim
Her zaman ceketinin sol cebinde taşıdığı kitabını çıkardı.
Amca şiddetli soru silsilesine tutma derdinde lâkin bizimki de yanından bir an
önce defetme derdindedir. Sonra döndü amca bir kez daha sordu;
- Aklıma takıldı. Ben askerdeyken bi alay komutanım vardı
ona çok benziyorsunuz bir akrabalığın varmıdır?
- Yok, bizim aile genelinde hiç asker yoktur
Diyerek amcayı geçiştirdi. Fakat yalan söyledi. Haysiyet sahibi
bir Türk subayı olan Nusret Baycan ile akrabalığı vardı.
Amca gitti ama o dört buçuk saati nasıl geçirdi sigarayla
nasıl geçirdi, sigarayla nasıl bir bütün oldu anlatması zordu.
Bu hikâyeyi aklına getirdiği anda kompartımanına geçti.
Fasıl-2
Tren raylara temas edip
süzülüyor. Bağrı yanık ince siren sesi kulaklara anlamsız esinti veriyor. Bir
kompartıman içinde sigarasıyla alakadar olan bu yalnız adam gördüğü ilk manzara
karşısında afalladı
Hülyalara sevk eden ilk
karşılaşma, yan kompartımanda oğlan kıza kur yapmakta ve ilk müdahale kalktı ve
yanlarına gitti
- Sizi bu yola sevk eden durumdan
kısa süreliğine alıkoycam. Ateşiniz varmı?
- Yok beyefendi
Dedi oğlan
- Başkalarına lüzum gerektirmeyen
bir şey bazı insanlar için aciliyet vakfedebilir.
- Başka kompartımanlarda
mevcuttur
- Bunu bana hatırlatmanız çok
nazik bir davranış teşekkür ederim.
Ve çıktı.
Kompartımanına dönüp cebindeki
kibriti çıkarıp sigarasını yaktı. Ve kendi içinde bir takım sorgulamalar
başvurdu; Adama bak kızı tav etti, yapmacık kavislerle, bence kızında ondan
aşağı kalır yanı yok, asıl mühim olan mesele bundan sonra başlayacak ilişkinin
hakikat meyvesi verebilmesi, ancak yapmacık başlayan ilişkinin hakikate
kavuşması çok zor diyerek içindeki sual deryasına kestirme cevaplar vermiş
oldu.
Çoluk çocuk neşe gürültü ile
ilerlerken kafasındaki politik hesapların çıkmazı içerisindeydi. Son derece
tesiri yüksek bir bayan endamını şova dönüştürmüş bir vaziyette yanından
geçiverdi. Adam kendince bu nadide örnek için tespitte bulundu; Kadına
verilecek değerin dozunu biraz kaçırırsan sürtüklüğün başkâtibi oluverirler.
Fasıl-3
İstasyona gelindi. Aktarma
trenine geçerek, hangi sefere dahi gideceğini bilmiyordu. Trenin birine bindi.
İlk bindiği trende kıza kur yapan oğlanda kızda aynı trendeler ve diğer
mevkiiye geçtiler. Bu tren biraz eski ve yola giden son trendi. Kompartıman
usulü değil karşılıklı ikili koltuk ortasında katlanabilir masa mevcuttu.
Kendisi cam kenarına kurulmuştu
yanındaki ve karşısındaki iki koltuk boştu. Birazdan sahipleri gelecekti. Üç
adam geldi biletlerinin buraya kayıtlı olduğunu söylediler, birisi yanına diğer
ikisi karşısındaki koltuğa oturdular. Şaibeli tiplere benzemiyor değildi. Bu
adamları tanımadığı için isimleri kafasında şöyle kodladı; Yanındaki Badem,
karşısındaki Ceviz çaprazdaki ise Kaju. Birazdan bu zatların kendisine soru
yoluyla müdahalede bulunacağına emindi. Atak Cevizden geldi;
- Merhaba beyefendi
- Merhaba
- İstikamet
- Yenice Köy İstasyonu
- Oralımısınız?
- Hayır, eski bir ahbabımla
bulaşacağım
- Ne güzel..
Tam konuşmaya devam edecekti ki
Ceviz’in sözünü keserek adama karşı soru atağına geçme pozisyonunu elde etti.
-
Sizler ne işle meşgulsünüz?
Ceviz böyle hususi soruyu hemen
beklemiyordu lakin nezaketten taviz vermemek için “ben fen bilgisi
öğretmeniyim.” Badem ile Kajuyu göstererek “arkadaşlarımda avukattır” dedi
Adam basit bir kafa sallamayla ve
kararlı göz akisleriyle muhabbeti sonlandırdı.
Adamlar bir süre sonra politik
bir takım muhabbetlerin içine girdiler. Kafasını dışardaki objelerden ayırmayan
adam uykuya dalmış gibi gözlerini kapattı ve kafasını cama yasladı. Adamlar
birtakım örgütçü diyaloglara ve cama kafasını yaslamış uyur vaziyetteki adamı
da süzerek muhabbeti devam etmeyi sürdürdüler. Şahısların kendi aralarındaki
konuşmalar şöyle devam ediyordu. Badem konuya yuvarlamasına girdi;
- Kaç tane talebe daha
kazandırılması gerekir.
- İrfan ve ahlak ve zekânın
harmanlandığı tipler olmalıdır. Dedi Kaju.
Bizim kafasını cama yaslamış uyur
vaziyetteki adam konuşulan herşeyi ince ince dinliyordu. Bir ara örgüt ismini
ağızlarından kaçırınca, bizimkisi teşhisi koydu. Bu tipler gaye-i hedef olarak
masum insanların zaaflarından istifade ederek yönetimde söz sahibi olmaktı.
Bunu uğrunda hiçbir etik anlayış kabul edilmeyecek ana damar milli ve ahlak adı
altında orduya hâkim olunacaktır. Çocuklar kütle kütle yetiştirilecek bu uğurda
düşmanlar yok edilecekti. Bugün yanlarında olan basın, tv, iş dünyası yarın
karşılarında olsalar dahi hepsini pasifize edilecekti. Siyasi otorite ellerinde
her an yönlendirilmeye açık olacaktır. Dalkavukluktan ve döneklikten her daim
beslenilecektir. Konuşmalardan bunları çıkarılması muhtemeldir. Örgütün alt
yapısı Bademin söylemesi ile “ Ferdin Ekseriye Türk Örgütlenmesi” ismiyle
zehirlenen çocuklarla temel oluşturuluyordu.
Bizim adam ise bu hain
ortaklığını çözdü. Neredeyse herkes ve her kesim bu örgütle içli-dışlı olmuş ve
bu örgütün desteği ile çıkarlarını güçlendirmiş, siyasi otorite ise çıkarları
için hemen hemen bütün kilit kurumların içinde nüfuz sahibi olmaları için
yardım etmiştir.
Fakat sadece bir grup bu oyuna
gelmedi; Ordunun eski İttihatçı silahşörleri ile Türk Irkçıları. Kendisi de bu
ittihatçı dalga ile içli-dışlı olmuş toplumun bağrından çıkan Milli Çetelerle
zaman zaman irtibat kurmuştur.
Maatteessüf ülkede o kadar
insanların yüzüne bakıp yalan konuşan soysuz insan birikmiştir ki dün ne
söylediğini unutup bu gün farklı soytarılık yapma tavrı içinde olmaktadırlar.
Milletin geneli uyuşturulmuş vaziyette; bir zaman önce secde ettiği adamların
bugün anasına sövebiliyor.
Bu yoğun düşünceler içinde
yerinden kalktı Cevizden müsaade istedi. Lavaboya doğru giderken ilk bindiği
trende gördüğü kız, kolunu tuttu. Şok olan ve bir an yutkunan adamımız, kızın
uzattığı zarfı çaktırmadan ceketinin içine soktu ve tekrar lavaboya yöneldi.
Zarf mühürlüydü, lavaboya girdi ve zarfı açtı:
“ Konu: Harekât Eylem Planı
Sayı: 7. Or. Synt. K.lığının
Arlk. Gün ve İSTH.213-1160-22/Asyş. sayılı emri”
Mektup Org. Ali Haydar Saltık
imzalıydı. Mektubu hızlı hızlı nefesi neredeyse kesilircesine okuyordu.
Kendisine düşen görevleri bir bir dikkatlice okuyor. ( Buraya almayacağım!). Bu
zararlı örgütle yeni mücadele planı kapsamında; yurdun bütün bölgesinde
insanları kandırmayı amaç edinmiş üyelerine karşı “AÇKO” isimli Milli Suç
Çetesiyle koordineli çalışılacağı belirtiliyordu. Devletin bunu yapması
zorunludur. Kuralsız oynayana kurallı çözüm uygulanamaz. Bu Milli çete Bandırma
da hükümlü Asalettin Çakırlı’yla bağlantılı milli kuvvetleri mücadelede etkin
davranması için plan çiziyor. Ana esas olarak gözü kara teşkilatlı evlatların,
dün dalkavukluk yapıp bu gün sahtekârlık yapanlara karşı eylem planını
açıklıyor. Bu AÇKO isimli örgüte Türk kanı taşıyan mezhep ve bölge ayrımı
yapmaksızın civanları dâhil etmektedir, deniliyor. Nihai olarak Milli
kuvvetlerin Bandırmadaki hükümlü üzerinden gayri milli unsurların bastırması ve
yok etmesi odakları, dikkatleri başka yöne çekecek bu minvalde devletin
bizatihi dahil edilmemesi ile birlikte temel güvenlik unsurlarının yıpranması
en aza indirilecektir. Mektubun en aşağısındaki not kısmında ise Milli Çetenin
kısaltılmış adının “AÇKO” legal olarak tanınan isminin ise “Asalettin Çakırlı’nın
Kızılbaş Ordusu” deniliyor. Eylem metotlarının da gösterildiği mektup kendisine
verilmiş olup görevi tebellüğ edilmektedir.
Tren durdu lavabodan çıktı.
Trenin lokanta kısmında çalışan garson arkadaşla birşeyler konuştuktan sonra ki
bu konuşma da çok ilginçtir. Kız ile oğlan yerlerinde değildi. Dışarıya çıktı
bir sigara yaktıktan sonra trenin en arka mevkiinde boş koltuklardan birine
oturdu. Kendi koltuğunda oturmuyor biletinin kasıtlı bir şekilde bu sevimsiz
tiplerle yan yana getirildiğini düşünüyordu.
Bu meselelerden o kadar uzak
kalmıştı ki kendini dahil etmek istemiyordu fakat yöntemi bilen asay-işçiler
devlet için her zaman önemliydi. Yapacak bir şey yoktu emir büyük yerdendi.
Fasıl-4
Tren merkez vilayete geldi. Buradan
insan selinin arasında bir başka aktarma trenine daha atlayıverdi. Bu yola
çıkan (eski) trenin raylara söylediği beYefendi melodi; zihninde oluşan meşum güzergâha
yol gösteriyordu. Camdan bakarken sarf edilen yol, ömrün geride bıraktıklarına
işaret verir gibiydi. Çok zaman biletini kitap, mecmua ayracı olarak kullanırdı
ve çok zaman başında bitiveren görevliye resmi konuşmalar tüketti. Her geldiği
istasyonda rüyanın ardında kalmış yüzlere rastladı. Her uyuya kalışında
ceketini yastık gibi kullanıp sımsıkı sarılır vaziyette kendini buldu. Cam
kenarından gelen soğuğu zaman zaman zihnini meşgul etsede hiçbir zaman içinde
hissetmedi. Yıllardır yumuşak bir döşeğe yatmaya hasret ayakları, iki büklüm
olmanın verdiği ağrılarla gam doluydu. Agopyanın trende infaz edilişi gelince
akla, teşkilatımız için en güzide infaz yerleri trenlerdir. Bu kadar debdebenin
içine niye düşer ki insan. Yanılır işte geride bıraktıklarımızla yaşayamıyoruz.
İlerisi için yön tayin etme arzumuz perçinleştirebilir bu yapılanları saygılar.
Allahın ilmi azameti karşısından neyi ispatlayabilir insan! Hadi şunları yapta
göreyim. Sana harika mücid desinler; şu toprağın altındaki meçhullerin kemiklerini
birleştir canlandır da sana hakiki sanatçı diyeyim. İşte bu iki istasyon
arasında bir yere gider gibi yol var yolcu var bizi bekleyen alacaklının can
borcunu tahsili var.
Son
Fasıl
Gece istasyona geldi tren ve
geceler hürriyetin aşığı, geceler bağımsızlığa olan tutkumuzun sessiz şahidi,
gecelere yarım yarım baktığımız aynamıza nefretimizin türküsü, ölümü
cesaretlendiren insanlıktan kaçarken ruhunu teslim etmedi mi Dostoyevski bu
istasyonlarda.
Bu gece fırtınalı, bu gece
hummalı, tren hava şartlarından ötürü bir ilçe istasyonunda durdu. Ve rötarlı
pozisyona düştü. Trenin sakinleri ile birlikte gişenin olduğu kısımda sıkışık
bir vaziyette suratlardaki çizgiler incelenip bir yandan da kopan fırtınanın
sesleri dinlenilmektedir. Aklından geçirmekte olduğu durum ise Pendik
istasyonunda kendisini karşılayacak olan meçhullerin Mürşit Altaylı konferansına
götürmek istediklerine dair mektubu oturduğu bu eski trendeki koltuğa bırakmış
olmalarıydı. Yine kendi kendine serzeniş ve bıkkınlığın verdiği yorgunluk ile
hemen gişenin karşı çaprazındaki büfeye yöneldi “The Sunday Times” adlı
gazeteyi satın aldı. Gazetenin manşeti; “ Prince Harry was died. The Düchess is
very sad”. Sayfaları karıştırırken Dr. Franz Anton Mesmer ve Andrew Jackson
Davis ‘in makalelerine göz gezdirdi. Gazetede birçok yazının arasında kendi ismine
münhasır bir not gözüne ilişti. Muharip isth. Yıllarında iki silah arkadaşı Ali
Şeref ve Seyfican’ın ilerideki istasyonda kendisinin yanına geleceği; satın
almış olduğu gazete tarafından şifreli bir şekilde aktarılmış oldu. Büfede
sadece bir gazetenin olması ve böyle bir gazeteyi de sadece kendisinin alacağı
o kadar aşikârdı ki aldığın nefesin dahi takipte olunması ikbal-i hürriyeti
için önemliydi.
Bugün durum çok farklı nesil
çürütülüyor. Oğul ve damadını mülki olarak payidar yapmış yöneticiye Fikret’ten;
“Yiyin Efendiler yiyin; bu han ı
zî safâ sizin
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya
kadar yiyin!”
Dizeleri methiye tadında kalıyor.
Stalin dahi Cihan harbinde oğluna karşılık Alman generali takas teklifini kabul
etmeyip, evladının mevtine kendi imzasını atmış, şeref sahifesine bir çentik
atabilmişken bizimkisi evlad-ı milleti tankların önüne attırmış kendi damad-ı
hıyanet ile susamuru oğlunu porsuk gibi yanında gezdirmiştir. Yine pek
marifetli şairin bize tekerrür ettirdiği şu dizleri buraya almak zorunda
kaldık;
“Bu devletin ki cenaze namazına
niyyet
Eden zümre-i fasık bu kanlı Cem’iyyet
Mezarını vatanın dişleriyle
kazmışıtır
Kitab-ı mahvını kirli elile
yazmıştır”
Final faslını çok uzun tutmadan
bilakis bir önceki bindiği trendeki lokantanın garsonlarından birinin
aralarındaki ilginç konuşmanın ardından uzattığı kâğıtta Yenice Köy İstasyonu
tayin edilişinden sonra silah arkadaşlarıyla orada karşılaşacağını ummaktadır. Buraya
daha nice gizli bilgileri alınacaktı fekat satırlar kendini uzattıkça uzatıyor.
O yüzden hikâye kimbilir ne zaman devam ettirilmek üzre sonlandırılmaktadır.
Çokça bulunduğu faaliyet-i Turancılık zamanının büyük bir kısmını iştigal
ettiği için hayatını yeniden düzenli olarak tesis etme açısından bir lehza-i
teahhur yaşadığı da söylenebilir.
Eskibeyoğlu A.rıza