2 Kasım 2025 Pazar

Kızıl Tuğlalar - 4

 Mişvarin için dünyadaki bütün dişiler insanlarda buna dahil olmak üzere yaratıktır.  Yalnız bir tek o kadındır. Ona Satürn’ü hediye etmek isterdi. O toz bulutu halkasında tacını giydirmek isterdi. Bu eşsiz kadın Kamila Valievadır. Mişvarinin hayattaki en büyük hayali onunla José Serrano tarafından bestelenmiş La Dolorosa parçasının Kraus tarafından La Roca Fría del Calvario opera performansı eşliğinde Proxima Centauri üzerinde dans etmekti bütün g bulutu onları hayranlıkla izlemelidir. Biz ise Kamila ile performanslarını 4 yıl 18 saat sonra dünyadan hayranlıkla gözlemleyebilseydik. Dünyadan onları izlerken neden hala Schbert’in serenadesini tercih etmediğini düşünmeliyiz. 

 

 

Ah ah Mişvarin sen hep gecelerle sevişirdin. Ve hep Niccolò Paganini dinlerdin. Paganiniyi dinlemeyip sevmeyen it oğlu itdir derdin. Aklına nereden geldi ki yıldızların hücresini araştırmak, bu kadar vahşet varken Tanrıyı zihninde kurcalamak, bırak Tanrı yerinde huzur içinde uyusun sahte aşıklarına istikamet çizerken ve bir daha olmayacağımız için bir şans vermişken bir sufle solfej arada bir likör ve lakırdıdan geriye kalanlar hasretin perçinler doğamı.. düzerim böyle işi uyku sırası bize geldiğinde ayol çok uykum var diyecek sonsuzluk.

 

 

İnsan araştırılmaya en müsait varlıktır. Ne kadar kuşkulu gelse de insan doğasında sinizm yüklüdür. Hep parlak başarılı itibarlı hayatlara ilgi göstersek de mezarlar eziyet çekmiş çileli insanların hayatlarıyla da süslüdür. Bu yüzden mişvarin olanzapin ve risperidon ilaç tedavilerine devam ettiği günlerde boyası eskimiş duvarındaki bir köşeye Feyerabend’in resminin olduğu bir tabloyu asmıştır. Obsesyonel nevroz atakları kendisini rahatsız etmektedir. Saptanılan Orbitofrontal korteksteki anomaliler dikkat çekmektedir. Bu rahatsızlıklar kâh şiddetini arttırırken kâh normal düzeye gelirken kendisini komünistlikten çok seven sosyal bilgiler öğretmeni arkadaşı ona bir iş teklifinde bulundu. Sahabiye tarafında şimdi orası kaldırılmıştır. Orada zirüzeber viraneliğin baş tacı darüleytam bulunuyordu, oradaki çocuklara tiyatro yaptıracaktı. Fekat bu durum gerçekleşmedi. Hep aklında o çocuklara Puccini'nin Madam Butterflyını müzikal sergilemek kaldı. Bu onu hem ruhsal hem de fizyolojik tedavi edebilirdi olmadı artık tamamen umudu sadece Asclepius’a kaldı. Yalnız bir kişiydi muhatap ve muhabbet eden kısıtlı sayıda kişiler mişvarinin zebunkeşlere çekilmiş bir kılıç gibi görürdü bir tarafı da kesinlikle Haccacı andırıyordu, lan salakmısınız ne taşa tapıyorsunuz diyordu. Alimmiydi zalimmiydi kimse anlamadı. Hiç tanımadığı sefil bir dilenciye cebindeki bütün parasını verirdi. İçindeki sefillerin ihtilalci kumandanı hep dururdu. Kulağıma akseden Eski eski nidalarını duyar gibiyim. Naftali vakasından sonra görüşmüyorduk. Sosyal bilimlerci arkadaştan duyduğum kadarıyla kutsal kitabını zend avesta olarak belirlemişti. Kafasındaki hengamenin ne kadar fazla olduğunu kestirmek güç değildir. Artık sadece Kamilaya hayran ona kuiper kuşağından bir döteron hediye etmekte ısrarcıdır. İçindeki Tanrı çıkmazını şöyle özetlemektedir. Ortada olmayan bir şeyin ispatlanması mümkün müdür? Bir kez olsun dünya tersten dönse ne olur ki? “Sana ait olmayan kararlar omuzlarındadır” Ne müthiş bir söz yaprakların damarlarını bile titretti. Mişvarin tanrı çıkmazı sorusuna cevaplar aramaktadır. Kendisini Chicko ve yaşar ile birlikte ope – 13 kapsülünün içerisinde fırlatacağı günü beklemektedir. Hayır hayır hayır göz yaşları ile uğurlanmak istemezdir. 

“Yok etme ve yeniden yaratma döngüsünde takılı kalmış bu sistem hep yutacak yem bulur” sözü maddenin içinden çıkmış gerçek ilahi bir atıf gibi durmuyor mu sizce? 

Bu sorunsalın Hesiodos’un işler ve günlerde yer verdiği çağlar öğretisine dayandırılması gerekebilir. Beşinci soy yani demir soydan sonraki altıncı soy yaşanıyor olabilir mi?

Hesiodos’un öngördüğü baba-oğul benzerliği, akraba ve ahbap sevgisi, yaş almış ihtiyarlara gereken saygı-sevgi, yüce gönülleye ve Tanrıya saygı, and etmenin doğruluğun ve iyinin yüce değeri tamamıyla ortadan kalkacak; muktedirlerin güçlü olanın haklı sayıldığı, zulmün ve ahlaksız iğrençliğin sürekli arttığı bir ortamda, içinde az da olsa utanma duygusu olanlar Zeus ve tanrıların gölgesine sığınıp saklanırken insanlar acılarla baş başa kalacaklardır. (Hesiodos, work and days, 185-200).

 

 

Geçmiş kapalı bazı hadiseleri Flavio’nun ruhi izni olmadan burada söylemem uygun değildir. Birkaç meseleyi aşikâr etmekte kusur görmemekteyim. Ankarada Şenkâl beyin özel h. dairesinde ona verdiği Niğde görevi icabında kendisini kızıllık mevzusunda çok ön plana çıkarmış bundan sıyrılmanın başka bir yolunu koyu Türk milliyetçisi bir camiada sürdürmekte kararlıdır. Ben ise o niğde’deyken sıvasta bulunmaktaydım. Mişvarin Kingan dağlarından fışkırmış Altay ferdiyetçiliği yapmaya başladı. Buradaki samimiyeti kuşkuya yer vermeyecek boyuttadır. Çevresini Orta Asya Türkleri oluşturuyor en iyi arkadaşlarından birisi Botagöz hanımdır. Onunla ilgili anılarını anlatmaya lüzum yoktur. İnsan bu fikir aşkını nasıl savunmasın ki boylarından uruklarına kadar devlet kurabilmiş Tanrı kadar yüksek Türklüğü bu kanı taşıyan hangi fert savunmaz ki…

 

Flavio niğdede kaldığı a.şahenk yurdunda çok köşesindeydi. Çok iç içe olmamakla birlikte gereksiz samimiyet kurmazdı. Fekat birisinden bahsetmeden edemeyeceğiz veyahut etmek istiyoruz. Irmakların su tanelerinden bir ordu gibi vücut edilmişliğini insanın terbiye ferahlığına hükmünü açığa çıkarır gibi Antep elinin en kuru asil toprağını yıkayan saf temizliğin su gibi simgesi Sema Irmak. sanırım bir ikizi var o da senadır. Sosyoloji öğrencisiydi. Çok sıskaydı fekat zarifti. Zayıf olduğu için hastalıklara çok müsait idi. Solcuydu aşırıcımıydı bilmiyoruz Flavioya sormamız lazımdır.

Gözleri çok güzel mayhoş bakışlarını cenk naralarından senfoni oluşturan başı tuğlu gök savaşçılarının mazisini hatırlatır gibiydi. Okumayı, düşünmeyi ve yaratmayı sevecek bir tarzı vardır. Ama hep halsiz ve keyifsizdir. Modu hemen düşebilir. Flavio bir anda ondan uzaklaştı şahit olduğu bir şey, buraya alınmayacak bir şey, sanki memnu düşüncelerin hür fikirlerle oynaşması yasakmış gibi bir şey ağaçların kitaplara çığlığı gibi, tütün vermiş toprağın ağızlardan çıkan dumanlara düğümlenmesidir. Sözlerin mürekkebe değmesinden korkan şahitlerini gözlerle susturması ancak böyle cübbesinde baş taşımayan avukatlara mahkeme edilebilir. Sonuçta hayâl kırıklığı kalp kırıklığı ile olan satrancının finalini pata bitirmesidir. 

Söyle güzel gözlü herkes yalancı bir sen mi doğrusun? Bak bugün ne tarafından soluk aldığını bilmediğimiz düşüncelerin krizi içerisindeyiz. Kalorifer peteklerine yazdığı şiirlerin soğuk havalardaki ılıklığını harf harf yüzlere vurmasıdır. Perde perde ne çok konuşuldu milyonlarca yıl filozoflar, şairler, metinler, yazılar yazılar sonuç sanki hiç bir şey söylenmemiş gibi sanki söylenebilirdi. Al sana koca bir son daha Hesperus, Phosphorus'tur. Bu sözü perde açıldığında o beyazlar içerisindeki meleğin Litvinovsky'nin IV. Nos études parçası eşliğinde yüzümüze doğru bakarak söylemesini istiyoruz Hesperus, Phosphorus'tur.

 

 

A.Rıza E.