Ahmet Rıza Eskibey kimdir? Ahmet Rıza Eskibey, kendini
bilmeyenin tanımayanın adıdır. Bir karakterin arkasına saklananın değil, bir
karakter olmanın adıdır. İsterseniz bir de kendisinden dinleyelim kim olduğunu:
12.9.1921 gününün akşamıydı doğum tarihim. Babam Mehmet, annem
İsmahan’dan olma, Konya’nın Kadınhanı ilçesinin Deştiğin beldesinde doğdum.
Aile sıra numaram; 267 Soyadım; Eski. Birey sıra numaram ise 3, soyadıma bey
kuyruğunu ise; aslında beyefendiliğim için vermelerini çok isterdim ama eskiden
bizim gibi makamı ittihatçı olanlara bey demeyi ihmal etmezlermiş. İşte kütüğe
de böyle Eskibey kaldı.
Milliyet davasının ilk altyapısını Manastır’da kazandı. Orada
Ali Şükrü ile Eskibeyoğlu dostu. Daha sonra Ohri’de askeri bir boşluk tekâsül
göstermiş, Eskibey oraya gitmiş vaziyeti inhilâle uğratan ekibin içinde
çalışmalar sürdürmüştür. Eskibey o yıllar büyük mikyasta milliyet hissinin
yüksek bilinciyle tutuşmuş genç cevherlerdendi. Hayatın da Selanikli Mustafa
Kemal’in şu sözlerini hiçbir zaman unutmamıştı: “Benim hayatta yegâne onur
kaynağım, servetim, Türklükten başka bir şey değildir”. Bulunduğu birlikte
Türk soyuculuğu ana esastır. En yakın dostlarından biri Ali Şükrüydü. İkisinin de
müftehir membaı Türklüktür!
Kısa süreliğine Gostivar’da görevlendirilmiş, orada asayiş ve
sükunun sağlanmasında görevler almıştır. Hep uğradığı Vasfi’nin kahvehanesinde Beyati
Peşrev, Segâh Peşrevi, Nihavend Peşrevi, Ferahfezâ Peşrev, muhayyer kûrdi, kürdili
hicazkâr ve saz semaileri eşliğinde Tanbûri’leri dinlemekten büyük zevk alırdı.
Udi bestekâr Çinuçen Tanrıkorur ile Neyzen Emin ve Aziz dedelerin büyük
hayranıydı. İstihbarati faaliyetler için görevlendirildiği Serez vilayeti ise
hayatının en mükemmel zamanlarını geçirdiği yerdi. Orada sürekli takıldığı Katrani
Efendi’nin meyhanesin de söğüş büryan ile nûş it şarabı tatmaktan kendini
alamazdı. Görevi bir yana meyhanenin genç nedimesi Damarise müthiş yanıktı. Bir
gece romantik yemek için neler verilmez ki! Neyse göreve geri dönelim, Rusuhi Beyle
de burada tanışmıştı. Baxiston kardeşler suikastının şifreli mektubu kendi
eliyle iletilmiş, ilk girişim İtalya da Carlo Maderno’nun mimarisinin altında
tertiplenmek istenmiş fekat sonra iptal edilmiştir. Serez vilayetin de
senelerini tüketiyordu. Damaris aklına arada sırada geliyordu. Senelerce sevip,
sevilememenin şaheseridir kendisi. Ahmet Rıza addır. Kayıp giden zamana çekilmiş,
kuşanmış süvaridir. Eskibeylerin özelliği yarını düşünmeyip şimdiki havayı
solumaktır. Kaybetmeye âşık olanların arkasına sığındığı gizli isyanın hiç
duyulmayan beşerî çığlığıdır. Şiire küsmüş şairlerin mahpus olduğu, her gülümsemenin
altındaki dolu dizgin dökülen göz yaşların hürriyet damlasıdır. Bir bedene
hapsolunamaz, ruhu zaman zaman Bohemya’daki uğultu, bazen Patagonya da akan
ırmağın sessizliğidir. Hep gülerdi sevdanın ateşiyle yataklara düşmüş, ıstırab
mahkumlarına, oysa ki Ahmet Rıza Eskibey mısralara gömülmüş paramparça bir
aşıktır. Kime? İttihatçılığa! Şakağından vurduğu politikacının yüzünden yediği
ferman-ı idamın infazında son içtiği sigarayı birazdan inzibatlar postallarıyla
ezecek. Küçük mazlum bir çocuğun göz yaşlarını kıyametin kopmasına eş gören
yüreğin son nidalı bakışıdır gökyüzüne.
Bir bakmışsın Miletoslu Thales olmuşum bir bakmışsın
Feridüddin Attar olmuşum kuşların zikriyle meşk olmuşum. Ama her şeyden önce
Ahmet Rıza Eskibey olmuşum, Ahmet Rıza Eskibey! Her er kişi bazen raison d’être
(varoluş nedeni) sorusunu kendine sorar. Mektep yıllarında en çok okuduğu
Horatius Flaccus’u anmamak ne mümkündür. Bilinmezliğin bilinirliği: tamamen eti
kemiklere dönüşecek bu adam öyle acı çektirdin ki son vaadini ağlayarak
geçirmekten, söylemedi rızasını Ahmedi. Başarısızlığın başarısı: onu utandırmak
başarıydı, aile karşısında baş aşağısı olması onun başarısızlığıydı. Kırgınlık değil
de anlaşılamamaktan nefret; hissesine düşen en güzel payedir. Karşına geçip
gülüyorum sayın arıza sen, ben değilsin ben de sen değil.
Asker benliği giderek Vişvamitra yolunu izliyor, kuzeye
çekilme ise hep usunun bir köşesindedir. Her yapılan iş için mantık aranmalı
mı? Bunu kim bilir kaç defa sordu. Arkadaşı Kotan’dan ona hediye gelen el
münkız mine’d dalâl eserini okudukça zihnini nasıl cilaladığını görmek hiç zor
olmayacaktır. Kendisi de Gazzali’yi Necib Mahfuz’a tercih edecektir.
Ben hayatta zararlı olan herşeyi sevdim. Misal düşünmek;
çatlarcasına! Aynı dozda olmasa da sigara nefessiz kalırcasına, sevmek
tükenircesinedir. Gece 4 eskibeyin en sevdiği vakittir. Duvarlarla konuştuğu,
çalışma masasındaki kağıtlara mırıldandığı vakittir. Kendinden başka hiç
kimseyi, kendinden başka herşeyi sevdiği zamandır.
Drama seyahatinde tanıştığı Eleadora çok nazik bir insandı. Eskibeyi
öğrenim gördüğü Trappist Manastırına davet ettiğin de Eskibey orada gördüğü
tabloya çok şaşırdı. Tablonun birinde John von Neumann vardı. Bu adamın oyun teorisi
ve ekonomik davranış kitabı başucu eseriydi. Şunu da ilave etmem gerekir ki
asla John Nash’in hastalığına yakalanmamıştır. Umarım. Çok büyük EminEm hayranı
olmasına rağmen asla Stanley gibi hamile bir kadını arabanın bagajına koyacak
kadar idiopatik olmadı. Drama’dan tekrar Serez’e dönerken aracın içinde Dumanın
“Kırmış kalbini” parçasına müptela olmak üzereyiz. Elime aldığım Paris Tablosu
eserini incelerken Louis Sebatien Mercier’in kafamı okşadığını hissettim. Elimi
saçlarımı kaşımak için götürdüğüm de arkadaki tel yumağının havaya kalkmış
şekilde buldum. Konaklamak için geldiğimiz yerde çalışan kıza aynen şunlar
söylendi; Bak sümüklü ben eskibey, Ali Şükrü ve Kara Mahmut ile kafa kafaya verip
Kotanın çayımızı getire dururken The Everly Brothers’ın “ All I have to do is
dream” parçasını dinlemeye bayılırız. Katkı olarak 15 yaşında muazzam sesiyle
Peggy March’ın “ I will Fallow Him” parçasını dinlemeden ölmeyi hiç düşünmedim
Eskibey hayat referansını Hüseyin Nihal’in Bütün Türk Gençliğine
şiirindeki sözlerinden almayı bilmiştir. Son mısrada geçen şu satırlar da ilham
kaynağımdır
“Istırabı
kanına kat da göz kırpmadan iç!
Varsın
gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç..”
