9 Şubat 2020 Pazar

Ahmet Rıza Eskibey Kimdir!





Ahmet Rıza Eskibey kimdir? Ahmet Rıza Eskibey, kendini bilmeyenin tanımayanın adıdır. Bir karakterin arkasına saklananın değil, bir karakter olmanın adıdır. İsterseniz bir de kendisinden dinleyelim kim olduğunu:
12.9.1921 gününün akşamıydı doğum tarihim. Babam Mehmet, annem İsmahan’dan olma, Konya’nın Kadınhanı ilçesinin Deştiğin beldesinde doğdum. Aile sıra numaram; 267 Soyadım; Eski. Birey sıra numaram ise 3, soyadıma bey kuyruğunu ise; aslında beyefendiliğim için vermelerini çok isterdim ama eskiden bizim gibi makamı ittihatçı olanlara bey demeyi ihmal etmezlermiş. İşte kütüğe de böyle Eskibey kaldı.

Milliyet davasının ilk altyapısını Manastır’da kazandı. Orada Ali Şükrü ile Eskibeyoğlu dostu. Daha sonra Ohri’de askeri bir boşluk tekâsül göstermiş, Eskibey oraya gitmiş vaziyeti inhilâle uğratan ekibin içinde çalışmalar sürdürmüştür. Eskibey o yıllar büyük mikyasta milliyet hissinin yüksek bilinciyle tutuşmuş genç cevherlerdendi. Hayatın da Selanikli Mustafa Kemal’in şu sözlerini hiçbir zaman unutmamıştı: “Benim hayatta yegâne onur kaynağım, servetim, Türklükten başka bir şey değildir”. Bulunduğu birlikte Türk soyuculuğu ana esastır. En yakın dostlarından biri Ali Şükrüydü. İkisinin de müftehir membaı Türklüktür!

Kısa süreliğine Gostivar’da görevlendirilmiş, orada asayiş ve sükunun sağlanmasında görevler almıştır. Hep uğradığı Vasfi’nin kahvehanesinde Beyati Peşrev, Segâh Peşrevi, Nihavend Peşrevi, Ferahfezâ Peşrev, muhayyer kûrdi, kürdili hicazkâr ve saz semaileri eşliğinde Tanbûri’leri dinlemekten büyük zevk alırdı. Udi bestekâr Çinuçen Tanrıkorur ile Neyzen Emin ve Aziz dedelerin büyük hayranıydı. İstihbarati faaliyetler için görevlendirildiği Serez vilayeti ise hayatının en mükemmel zamanlarını geçirdiği yerdi. Orada sürekli takıldığı Katrani Efendi’nin meyhanesin de söğüş büryan ile nûş it şarabı tatmaktan kendini alamazdı. Görevi bir yana meyhanenin genç nedimesi Damarise müthiş yanıktı. Bir gece romantik yemek için neler verilmez ki! Neyse göreve geri dönelim, Rusuhi Beyle de burada tanışmıştı. Baxiston kardeşler suikastının şifreli mektubu kendi eliyle iletilmiş, ilk girişim İtalya da Carlo Maderno’nun mimarisinin altında tertiplenmek istenmiş fekat sonra iptal edilmiştir. Serez vilayetin de senelerini tüketiyordu. Damaris aklına arada sırada geliyordu. Senelerce sevip, sevilememenin şaheseridir kendisi. Ahmet Rıza addır. Kayıp giden zamana çekilmiş, kuşanmış süvaridir. Eskibeylerin özelliği yarını düşünmeyip şimdiki havayı solumaktır. Kaybetmeye âşık olanların arkasına sığındığı gizli isyanın hiç duyulmayan beşerî çığlığıdır. Şiire küsmüş şairlerin mahpus olduğu, her gülümsemenin altındaki dolu dizgin dökülen göz yaşların hürriyet damlasıdır. Bir bedene hapsolunamaz, ruhu zaman zaman Bohemya’daki uğultu, bazen Patagonya da akan ırmağın sessizliğidir. Hep gülerdi sevdanın ateşiyle yataklara düşmüş, ıstırab mahkumlarına, oysa ki Ahmet Rıza Eskibey mısralara gömülmüş paramparça bir aşıktır. Kime? İttihatçılığa! Şakağından vurduğu politikacının yüzünden yediği ferman-ı idamın infazında son içtiği sigarayı birazdan inzibatlar postallarıyla ezecek. Küçük mazlum bir çocuğun göz yaşlarını kıyametin kopmasına eş gören yüreğin son nidalı bakışıdır gökyüzüne.

Bir bakmışsın Miletoslu Thales olmuşum bir bakmışsın Feridüddin Attar olmuşum kuşların zikriyle meşk olmuşum. Ama her şeyden önce Ahmet Rıza Eskibey olmuşum, Ahmet Rıza Eskibey! Her er kişi bazen raison d’être (varoluş nedeni) sorusunu kendine sorar. Mektep yıllarında en çok okuduğu Horatius Flaccus’u anmamak ne mümkündür. Bilinmezliğin bilinirliği: tamamen eti kemiklere dönüşecek bu adam öyle acı çektirdin ki son vaadini ağlayarak geçirmekten, söylemedi rızasını Ahmedi. Başarısızlığın başarısı: onu utandırmak başarıydı, aile karşısında baş aşağısı olması onun başarısızlığıydı. Kırgınlık değil de anlaşılamamaktan nefret; hissesine düşen en güzel payedir. Karşına geçip gülüyorum sayın arıza sen, ben değilsin ben de sen değil.

Asker benliği giderek Vişvamitra yolunu izliyor, kuzeye çekilme ise hep usunun bir köşesindedir. Her yapılan iş için mantık aranmalı mı? Bunu kim bilir kaç defa sordu. Arkadaşı Kotan’dan ona hediye gelen el münkız mine’d dalâl eserini okudukça zihnini nasıl cilaladığını görmek hiç zor olmayacaktır. Kendisi de Gazzali’yi Necib Mahfuz’a tercih edecektir.

Ben hayatta zararlı olan herşeyi sevdim. Misal düşünmek; çatlarcasına! Aynı dozda olmasa da sigara nefessiz kalırcasına, sevmek tükenircesinedir. Gece 4 eskibeyin en sevdiği vakittir. Duvarlarla konuştuğu, çalışma masasındaki kağıtlara mırıldandığı vakittir. Kendinden başka hiç kimseyi, kendinden başka herşeyi sevdiği zamandır.

Drama seyahatinde tanıştığı Eleadora çok nazik bir insandı. Eskibeyi öğrenim gördüğü Trappist Manastırına davet ettiğin de Eskibey orada gördüğü tabloya çok şaşırdı. Tablonun birinde John von Neumann vardı. Bu adamın oyun teorisi ve ekonomik davranış kitabı başucu eseriydi. Şunu da ilave etmem gerekir ki asla John Nash’in hastalığına yakalanmamıştır. Umarım. Çok büyük EminEm hayranı olmasına rağmen asla Stanley gibi hamile bir kadını arabanın bagajına koyacak kadar idiopatik olmadı. Drama’dan tekrar Serez’e dönerken aracın içinde Dumanın “Kırmış kalbini” parçasına müptela olmak üzereyiz. Elime aldığım Paris Tablosu eserini incelerken Louis Sebatien Mercier’in kafamı okşadığını hissettim. Elimi saçlarımı kaşımak için götürdüğüm de arkadaki tel yumağının havaya kalkmış şekilde buldum. Konaklamak için geldiğimiz yerde çalışan kıza aynen şunlar söylendi; Bak sümüklü ben eskibey, Ali Şükrü ve Kara Mahmut ile kafa kafaya verip Kotanın çayımızı getire dururken The Everly Brothers’ın “ All I have to do is dream” parçasını dinlemeye bayılırız. Katkı olarak 15 yaşında muazzam sesiyle Peggy March’ın “ I will Fallow Him” parçasını dinlemeden ölmeyi hiç düşünmedim

Eskibey hayat referansını Hüseyin Nihal’in Bütün Türk Gençliğine şiirindeki sözlerinden almayı bilmiştir. Son mısrada geçen şu satırlar da ilham kaynağımdır
            “Istırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
              Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç..”