17 Mart 2020 Salı

Aşıklar Bahçesi


                                 
 
                                                     
                                                                                     


                                               Aşıklar Bahçesi
İşte bu bahçe…
Şu an sigara içiyorum, turkuaz rengi kamelyasında. Gökyüzünden bakanların tiksineceği bahçedir. Kayseri Kalesinin devamında sur ’un dibine yapılmış bahçe ismi ile o kadar tezattır ki az önce meyve suyunun içine doldurmuş oldukları alkollü içkilerini içen, kamufle olmanın bir tezahürünü yaşayan amcaların yanından geçtim. Şimdi yazımı daha iyi yazabilmek için köşe tarafında bulunan, ahşap bir kütüğe tabela biçimi verilmiş “Yoğunburç Kültür Evi” yazan aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri şubesi yazmakta olan yerdeyim. Mermer yuvarlak masası olan umuma açık siyah demir sandalyelere oturdum. Gece vakitleri kamelya içlerinde ve sur diplerinde esrar çeken gençlere rastlamanız mümkündür. Aşıklar uğrar mı? Uğrayacak aşıkların kafasına sokayım (bu şakadır.) hoş yanı uzun ağaçlardan mürekkep olmasıdır. Sokak çocuklarının “HAVUZA YAKLAŞMAK VE GİRMEK TEHLİKELİ VE YASAKTIR MELİKGAZİ BELEDİYESİ” yazısına rağmen yazın bu havuza girdiği, bahçenin yürüdükçe karşınıza çıkan bu havuzun bir sikime benzemediği açıktır. Havuzun biraz ilerisinde “MÜRÜVVET TEKİNER HAYRATI 1994” yazılı bir çeşme mevcuttur. Arkasında K.C.E.T.A.Ş (Kayseri Elektrik A.Ş) ait 4 dolap şeklinde elektrik kutusu bulunmaktadır. Bahçenin bitimine doğru “Güven Katlı Otopark” oklarla belirttiği kırmızı tabelası vardır. Ben o tabelayı geçtikten sonra “Surp Astvadzadzın Meryem Ana Kilisesi” ne uğruyorum tabi şimdi kütüphane oldu.
Şahsım bu bahçeyi çok seviyor hemen her gün buradan geçiyorum. Toplam alanı 1600 m2 olan açılış yılı 2000’dir. Şu an birbirine sarılan bir çift gördüm. 2 tane otobüs durağı vardır. İlave mini terminal durağıdır. Hele şu sur ‘un dibine çömelmiş çekirdek çiten adama bir bakın sanki sur ‘a sıçıyor. Buradan her gün Şehir Hastanesi otobüsüne binmekteyim. Aynı zamanda 15 Temmuz Kayseripark, Talas Anayurt, Erkilet vs. bazı muhtelif otobüsler geçmektedir. Kamelyadaki oturakların yerle mesafesi 25 cm civarında, yerde oturuyor sanırsınız. Bunun sebebi kamelyaların, kaldırımlardan çok az aşağıda kalan ayaklarının çimenlere gömülü olmasıdır. Bahçenin bazı yerlerinde küp gibi üzerinde tahta bulunan, önünde çiçek veya ağaçlı bilmem neyli kabartma bulunan oturak amaçlı nesne, sanki yerden sik gibi fışkırmış görenleri hayranlıktan bayıltıyor. Aşıklar otursun da nereye oturursa otursun. Bu bahçeye kesinlikle Elezerlik, Stase D’angoisse ve Nevrose de Stase gibi hastalıklı durumların üzerine gitmek için terapi yöntemi ile gelinebilir. Ve hatta onlara son epithymia ‘ları sorulabilir. Bu sorunlu tipleri bu bahçe etrafında görebilirsiniz. Tipleri bir görseniz yüzlerine dahi sıçmak istemezsiniz. Kimler de usayrılımı var Theorie Topique ‘çilere sormak lazım. ( Eskibey şu an önümden acele acele geçiyor). Bahçe sakinlerinin önce epithymia ‘larını öldürmesi gerekiyor. El-Kindi’ye başvurmak gerekebilir. Ondan önce us ’tan şu çığırtkanlık çıkarılması gerekir;
“Her şeyden evvel Khaos oluştu ve ardından
Bağrı engin Gaia
Ve nihayet Eros, tüm ölümsüzlerin en seçkini”
                                      Hesiodus – Theogonia

Gün martın 4’ü Aşıklar bahçesinden geçiyorum. Bir gazete aldım. Kayseri Sun Haber, manşette 33 şehidimiz var. Mekanları uçmağ olsun. İlerliyorum banka uzanmış göbeğindeki gazeteyi üçgen şeklinde koymuş uyuyan bir adam gördüm. Eşekten düşmüş gibi yatıyor. Yoğunburç Kültür Evi’nin çay bahçesine gitmekteyim. Akyel’den ayçöreği aldım. Bu arada Akyel; Kayserinin en berbat pastanesidir. Yürürken iki liseli gördüm bahçede bankta oturmuşlar oğlan ile kız etrafa mal gibi bakınıyorlar, çakmak isteyecekler sanırım çekiniyorlar, onlar sormadan ben uzattım yaktılar sigaralarını, çay bahçesine geldim ayçöreğimi yedim. Çay-sigara yapıyorum. Burasının beyhude tipli bir aşığı var. Bu malı aslında ters yatırıp düz sevmek lazım ama boş verin, ismi Dursun, yerinde duramadığı için dursun diyorlar. Kıvırcık saçlı bir kıza aşık sanırım. Denyo bekliyor öyle, kız hiç gelmiyor bahçeye, öyle birisi var mı o da meçhul, yine de bekliyor bizim porsuk surat. Bahçenin en güzide konukları güvercinler, hepsi mümtaz varlıklardır. Burasının havası geçenlere tuhaf bir his veriyordur. Ben bir boka benzetemiyorum lakin burada olmaktan tuhaf bir mutluluk duymuyor değilim. Bu Kültür evinin çay ocağına bakan Ömer abi çok beyefendi, kibar birisi bana dedi ki “çay iyi değil ama düzeltmeye çalışıyorum” senin canına gurban abim elinden idrar olsa içerim sen hep böyle nazik ol, daha yeni bir düşkün yan masadaki cool abiden sigara istedi o da verdi. Kamelyanın bize bakan kısmında sırtı bize dönük amca yere efsane tükürüyor hepimize ilan-ı temaşa ediyor. Bu bahçeye gelenleri görseniz eminin benim gibi sizde çok seversiniz.
Bahçeye Martın 8’i gibi uğradım. Yere düşmüş bacağından yaralanmış küçük çocuk ağlamaklı fakat kimseye belli etmek istemiyor. Eline aldığı hamburgerle sur ’a götünü vererek oturdu. Peşine takıldığı sokak köpeği yanına çömeldi boncuk boncuk dökülen göz damlalarını yalayarak silmek istiyor. Çocuk hamburger ’in içinden köfteyi çıkarıp köpeğe verdi. Kendisi de boş ekmeği kemirmeye başladı. Yoldan geçen Honda CRV model aracı tavşan sürüyor, saçının başını yırtan kendini yerlere yuvarlayan ağzından kusmuklar çıkaran maymuna bakın, medeni hayatın öküzleri geçerler aldırmaz insan biçiminde yeryüzünün öküzleri. Çocuk ağlıyor anası suratına bakıp gülüyor, ruhsuzluğun tabloya değil yeryüzüne resmedilişi, durakta bekleyen işe veya bir yerlere gitmeye çalışan ahmaklar faydayı ölçen farksızlık (kayıtsızlık) eğrileri bi tarafınıza girsin. O duraktan Azriel alacak sonsuzluğa götürecek. Mi derken giden her son seferi bilmem kaç defa kaçırdım. Az önce kepçe operatörü dana buradan geçti dediler. AB’nin sakinleri gökyüzüne bakıp bir ışık görürseniz ne mutlu size, E ben göremedim de.
Bak bak uzaktan İlkan geliyor kendisi mitomanik bir vaka o yüzden herkes yanından siktirediyor. Benle cumhur gerçekleri anlatıyormuş gibi bu götü saatlerce dinliyoruz. Cumhur yavşağı da çok konuşur yalnız boş konuşmaz. Arada bir İlkan’a sahte gülüşlerle bakıyoruz fakat fayda yok. Çok bilgili bu kadar bilgiyi al bence birinin kıçına monte et. Dursun’a bak ellerini kavuşturmuş hala orada kıvırcığı bekliyor kendisine geçenler de eşekliğin başyaverliği teklif edildi. Eskibey dümbüğü de kara bahtının rengi gömleğini giymiş volta atıyor. Çıldırtmayın lan beni diye bağırası geliyor herhalde, dönüyor duruyor bahçede sigara içiyor. Sonra dönüyor bana bu tiplerin hepsi benim diyor. Gel bir çay iç dedim. Ömer abinin ufak oğlu Yusuf getirsin dedim. Beyaz şapkasının altındaki gözlerden bana öyle bi baktı ki bahçe sanki alev aldı âşıklar içinde yandı. Ne diyeyim bok iç o zaman diyecektim. Götünü döndü gitti.
Karşı yoldan bahçeye doğru penguen şeklinde yürüyen Vural az önce bankta unutmuş olduğu siyah çizgili ceketini aldı. O hayatında her şeyi vurarak ve alarak kazanmıştır. Onda dismorfik bozukluk mevcuttur. Hep gelir kendisi yamacıma böyle sinsice sokularak kendisinin nasıl göründüğünü bana sordurur sonra uzar. Aralarında en sevimlisi Vur-Al’dır. Zararsızdır. Kendisinden başkasını pek iplemez yalnız kendisini düşünmüyormuş gibi yapar. Geçen gözü çama dakikalarca takıldı. Bu arada dursun yine bekliyor. Dursun gayri dursun diyoruz ama nafiledir.
Eskibey’e gelince aralarında en karmaşık olanı kendisidir. Diğerlerine göre biraz daha uysaldır. Pek çevreyi çüküne takmaz. Kendi rahatsızlığını kendisi keşfetti Maladaptive Daydreaming diyip duruyor. Mal değneği gibi gezer kulağında kulaklık, kafasında beyaz şapka dilinde de Maladaptive daydreaming. Benimle çok muhatap olmaz, aslında diğerleri kadar olmaz, ben, bu maladaptive daydreaming dedikçe açılımına mal değneği diyorum alınıyor, benimle birkaç gün konuşmuyor. Oğlum sen ben misin diyorum o da olmuyor. Fekat ben eskibeyoğlun da Paranoid bozukluk görüyorum da kendisine söyleyemiyorum desem buna kıçıyla gülen ben miyim yoksa a.k’mun bahçesi sakinleri dahil midir? Eskibey iktisattan nefret eder. Gökyüzünün prensi olmak için yeryüzünün fukarası olmak gerekmiş derdi. Dursun bekliyor hala, kanadı yok uçmayı bekliyor garip, sen git de ona anlat dedim.
Bir anda herkes şok! Surlar titriyor. Herkes de muazzam tepki “Olamaz Leopold” kimse inanamıyor “Leopold Leopold….” Bu surları ne Selçukiler, ne de Moğollar böyle titretti. Vakur adımlarla yürürken, asalet onun yanında sıçmığa dönmüş resmen, bahçede herkes donmuş vaziyette güneş ise bulutların arasından aşıklar bahçesine sahne ışığı veriyor, huzurlarınızda Leopold Stokowski. Herkes trill, trill, trill. Hep bir ağızdan “geldi ilacımız” dendi. Yüzlerde şaşkın bakışlar ve trill, trill, trill. Sakın bir de bize Giuseppe Tartini’nin Violin Sonata G minör “Devil’s Trill Sonata” ile gelmiş olmasın. Kemanın en şerefli yanı vücudumuz hep trill, trill, trill. İşte bahçemizi tımar etmeye geldi. Buradaki sakinlerin hepsi Orpheus’çudur. Hep Orpheus’dan ilham alırlar. Yalnız bilmezler ki hayatları; Yahya Kemal’in Mehlika Sultana aşık 7 genç şiirinin hikayesi gibidir. Tek isteğim dursun kıvırcığı bulsun. Ne yapayın Orpheus’çu yanım kurusun. Bu bahçeden geçen hanım efendiler değil de göremediğimiz melekler ağlar Aegina’ ın hikâyesine, bütün ırz düşmanlarını bu bahçede yakalım trill, trill, trill.

Eskibeyoğlu Ahmet Rıza
eskibeyahmet@gmail.com         
     

9 Şubat 2020 Pazar

Ahmet Rıza Eskibey Kimdir!





Ahmet Rıza Eskibey kimdir? Ahmet Rıza Eskibey, kendini bilmeyenin tanımayanın adıdır. Bir karakterin arkasına saklananın değil, bir karakter olmanın adıdır. İsterseniz bir de kendisinden dinleyelim kim olduğunu:
12.9.1921 gününün akşamıydı doğum tarihim. Babam Mehmet, annem İsmahan’dan olma, Konya’nın Kadınhanı ilçesinin Deştiğin beldesinde doğdum. Aile sıra numaram; 267 Soyadım; Eski. Birey sıra numaram ise 3, soyadıma bey kuyruğunu ise; aslında beyefendiliğim için vermelerini çok isterdim ama eskiden bizim gibi makamı ittihatçı olanlara bey demeyi ihmal etmezlermiş. İşte kütüğe de böyle Eskibey kaldı.

Milliyet davasının ilk altyapısını Manastır’da kazandı. Orada Ali Şükrü ile Eskibeyoğlu dostu. Daha sonra Ohri’de askeri bir boşluk tekâsül göstermiş, Eskibey oraya gitmiş vaziyeti inhilâle uğratan ekibin içinde çalışmalar sürdürmüştür. Eskibey o yıllar büyük mikyasta milliyet hissinin yüksek bilinciyle tutuşmuş genç cevherlerdendi. Hayatın da Selanikli Mustafa Kemal’in şu sözlerini hiçbir zaman unutmamıştı: “Benim hayatta yegâne onur kaynağım, servetim, Türklükten başka bir şey değildir”. Bulunduğu birlikte Türk soyuculuğu ana esastır. En yakın dostlarından biri Ali Şükrüydü. İkisinin de müftehir membaı Türklüktür!

Kısa süreliğine Gostivar’da görevlendirilmiş, orada asayiş ve sükunun sağlanmasında görevler almıştır. Hep uğradığı Vasfi’nin kahvehanesinde Beyati Peşrev, Segâh Peşrevi, Nihavend Peşrevi, Ferahfezâ Peşrev, muhayyer kûrdi, kürdili hicazkâr ve saz semaileri eşliğinde Tanbûri’leri dinlemekten büyük zevk alırdı. Udi bestekâr Çinuçen Tanrıkorur ile Neyzen Emin ve Aziz dedelerin büyük hayranıydı. İstihbarati faaliyetler için görevlendirildiği Serez vilayeti ise hayatının en mükemmel zamanlarını geçirdiği yerdi. Orada sürekli takıldığı Katrani Efendi’nin meyhanesin de söğüş büryan ile nûş it şarabı tatmaktan kendini alamazdı. Görevi bir yana meyhanenin genç nedimesi Damarise müthiş yanıktı. Bir gece romantik yemek için neler verilmez ki! Neyse göreve geri dönelim, Rusuhi Beyle de burada tanışmıştı. Baxiston kardeşler suikastının şifreli mektubu kendi eliyle iletilmiş, ilk girişim İtalya da Carlo Maderno’nun mimarisinin altında tertiplenmek istenmiş fekat sonra iptal edilmiştir. Serez vilayetin de senelerini tüketiyordu. Damaris aklına arada sırada geliyordu. Senelerce sevip, sevilememenin şaheseridir kendisi. Ahmet Rıza addır. Kayıp giden zamana çekilmiş, kuşanmış süvaridir. Eskibeylerin özelliği yarını düşünmeyip şimdiki havayı solumaktır. Kaybetmeye âşık olanların arkasına sığındığı gizli isyanın hiç duyulmayan beşerî çığlığıdır. Şiire küsmüş şairlerin mahpus olduğu, her gülümsemenin altındaki dolu dizgin dökülen göz yaşların hürriyet damlasıdır. Bir bedene hapsolunamaz, ruhu zaman zaman Bohemya’daki uğultu, bazen Patagonya da akan ırmağın sessizliğidir. Hep gülerdi sevdanın ateşiyle yataklara düşmüş, ıstırab mahkumlarına, oysa ki Ahmet Rıza Eskibey mısralara gömülmüş paramparça bir aşıktır. Kime? İttihatçılığa! Şakağından vurduğu politikacının yüzünden yediği ferman-ı idamın infazında son içtiği sigarayı birazdan inzibatlar postallarıyla ezecek. Küçük mazlum bir çocuğun göz yaşlarını kıyametin kopmasına eş gören yüreğin son nidalı bakışıdır gökyüzüne.

Bir bakmışsın Miletoslu Thales olmuşum bir bakmışsın Feridüddin Attar olmuşum kuşların zikriyle meşk olmuşum. Ama her şeyden önce Ahmet Rıza Eskibey olmuşum, Ahmet Rıza Eskibey! Her er kişi bazen raison d’être (varoluş nedeni) sorusunu kendine sorar. Mektep yıllarında en çok okuduğu Horatius Flaccus’u anmamak ne mümkündür. Bilinmezliğin bilinirliği: tamamen eti kemiklere dönüşecek bu adam öyle acı çektirdin ki son vaadini ağlayarak geçirmekten, söylemedi rızasını Ahmedi. Başarısızlığın başarısı: onu utandırmak başarıydı, aile karşısında baş aşağısı olması onun başarısızlığıydı. Kırgınlık değil de anlaşılamamaktan nefret; hissesine düşen en güzel payedir. Karşına geçip gülüyorum sayın arıza sen, ben değilsin ben de sen değil.

Asker benliği giderek Vişvamitra yolunu izliyor, kuzeye çekilme ise hep usunun bir köşesindedir. Her yapılan iş için mantık aranmalı mı? Bunu kim bilir kaç defa sordu. Arkadaşı Kotan’dan ona hediye gelen el münkız mine’d dalâl eserini okudukça zihnini nasıl cilaladığını görmek hiç zor olmayacaktır. Kendisi de Gazzali’yi Necib Mahfuz’a tercih edecektir.

Ben hayatta zararlı olan herşeyi sevdim. Misal düşünmek; çatlarcasına! Aynı dozda olmasa da sigara nefessiz kalırcasına, sevmek tükenircesinedir. Gece 4 eskibeyin en sevdiği vakittir. Duvarlarla konuştuğu, çalışma masasındaki kağıtlara mırıldandığı vakittir. Kendinden başka hiç kimseyi, kendinden başka herşeyi sevdiği zamandır.

Drama seyahatinde tanıştığı Eleadora çok nazik bir insandı. Eskibeyi öğrenim gördüğü Trappist Manastırına davet ettiğin de Eskibey orada gördüğü tabloya çok şaşırdı. Tablonun birinde John von Neumann vardı. Bu adamın oyun teorisi ve ekonomik davranış kitabı başucu eseriydi. Şunu da ilave etmem gerekir ki asla John Nash’in hastalığına yakalanmamıştır. Umarım. Çok büyük EminEm hayranı olmasına rağmen asla Stanley gibi hamile bir kadını arabanın bagajına koyacak kadar idiopatik olmadı. Drama’dan tekrar Serez’e dönerken aracın içinde Dumanın “Kırmış kalbini” parçasına müptela olmak üzereyiz. Elime aldığım Paris Tablosu eserini incelerken Louis Sebatien Mercier’in kafamı okşadığını hissettim. Elimi saçlarımı kaşımak için götürdüğüm de arkadaki tel yumağının havaya kalkmış şekilde buldum. Konaklamak için geldiğimiz yerde çalışan kıza aynen şunlar söylendi; Bak sümüklü ben eskibey, Ali Şükrü ve Kara Mahmut ile kafa kafaya verip Kotanın çayımızı getire dururken The Everly Brothers’ın “ All I have to do is dream” parçasını dinlemeye bayılırız. Katkı olarak 15 yaşında muazzam sesiyle Peggy March’ın “ I will Fallow Him” parçasını dinlemeden ölmeyi hiç düşünmedim

Eskibey hayat referansını Hüseyin Nihal’in Bütün Türk Gençliğine şiirindeki sözlerinden almayı bilmiştir. Son mısrada geçen şu satırlar da ilham kaynağımdır
            “Istırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
              Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç..”