Johannes Brahms piyanosu eşliğinde işkencelere ve ruhumun
katliamlara katlanırcasına aziz hıncının arasında insanlığa küfürlerini savuran
kırgın kalplerin M249 ‘la olan manevi arkadaşlığını bir hatırlatmak gerek. Sarışın
veya siyahi ayırt etmeksizin insanlığın kan kardeşliğine şahit oluyoruz. Artık Kapitalizm
ne kadar damarlarımızın içinde sirayet ettiğini algılamaktayız. Brakisefal kafaların
inka çocukları ile olan münasebetini görmekteyiz. Ah çırpınan muhafazakârlık;
şeriatçı babaların çocuklarını ateist yaptı. Aslında hayvanın hayvana olan
ihtiyacını doğa bize seçilimin avantajlarını akılla sunmaktadır desek belki de
hep yalan konuşmaların bilime gerçek sevdasını arayışlar ve kıpırdanışlar
arasındaki ağır sonuç: alnımdaki çizgilerin bize söyleyeceği bir şeyler var,
kısacası hayvanlar yani mukaddes hayvanlarda yorulur. İlham verdiği için Sparkie
Williams’i hürmetle anıyorum. Kıymetli 12 yıllık arkadaşım M.Varinli’de ekmek
teknesine böyle bir arya sanatçısı almış ve özgürlüğün yüce haykırışını duvara
mıhlı kafesinde çınlatmasını sağlıyordu.. Bu dünyada hadi birbirinizi vurun ve
kanlarınızdan kutsal mabed yapayım diyecek çok siyonist aynı zamanda Heinrich
Himmler torunu çok kahpe vardır. Kanlarınıza susamış Deccal Şövalyeleri hep
aynı çığırtkanlıklarla kurşunlardan yaptıkları ibadethanelerle çocuklarınızı
bahçelerinde koşturacaklar, oysa hep aynı idi çiçeklerin içindeki tohumun kan
olduğunu görmemezlikten gelenlerimiz.
Vay be ne güzel besteleri var Georg Friedrich Händel’in, ben
de hayal dünyamda birisini oluşturdum ve onunla mutlu olmak için Dostoyevski’ye
başvurdum. Yalanlardan kurulu bir hayatın ıztırab mahkûmu olmak için namzetliğimi
tekrar ümera sınıfına gönderdim. İşte ben Eski Beylerden Ahmet Rıza, Çok sık
oturduğumuz kaplan çay evinin delikanlı hadimi Erdal ağabey üstümdeki
kamuflajdan ötürü “Uzici” lakabını takmıştı. Benim sevdam işte böyle çok seri
atışların arasındaki, örümcek ağından ince bir yolda kafamdaki dream Nymph ile yalnız yürüyen kurgulanmış hayatın üç harflik ismi :“Uzi”.
Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lutfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Kahrın da hoş, lutfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Diyen Yunus Emre’nin hisleriyle kesinlikle aynı değil. Aynı
da olmadı zaten ben Güneşi o parlak teniyle parlatan nymph'i sevdim mi Acaba? Ne
maddeyi anlamışım ne manayı ben zihni perişanlığa adamış meyhane zabitlerinin
dostluğunu arıyorum bu aralar.. bunların hepsi kurgu hepsi matrix mi acaba
yoksa çok ilgi çekici olan ve bi o kadar mantığa şayan gelen Michael Talbot felsefesi
mi?
the truth is also a dreams