27 Aralık 2018 Perşembe

Sahte Kimlikli Gerçek Hikaye


                                                                              Fasıl-1
Bir adam ve bir tahayyül anı: yine başladı hummalı çalışma Aralık 23 yerler buz gibi, gar soğuk, yine kıl payı yetiştik sabah 07.40 treni.
Bu tren seferlerinin insanı bazen garip maceraların içine çektiğini belirtmek lazımdır. Acil bir yere ekonomik olarak gayri ihtiyari sebeplerden dolayı gitmek için kullanılan bu vasıta içinde kendine özgü psikolojiyi de barındırabilmektedir. Trenin içerisinde arada ne yaptığını bilmeden gezinenler çocuklarını sallayan analar, koşuşturan bebeler, etrafı izlerken akla gelen hayaller, hepsi organize olunmuş bir şekilde istikametin adını belirliyorlardı. İşte bir adam kendi mevkiinde sigarasını peyderpey tellendirirken çevresine kayıtsız kalmıyordu, kapıyı açıyor lavabo ihtiyacı gelmediği halde oraya gidiyor elini yüzünü yıkıyor etrafındaki insanlarla kibar hareketlerle telepati kuruyor, sonra mevziisine doğru ilerliyordu.
Bir seferinde bir istasyonda midesi kazınmış; tut sen böyle izbe bir yerde in, sonra simit satıcısı bulma hevesiyle dolaş ondan sonra treni kaçır. Arada yürürken bu garip hadise aklına gelince tebessüm ediverdi. Bu istasyonda kalma macerasında şöyle bir hadise aklına geldi. Hafif zor konuşan amca istasyonda kaçırdığı treni düşünen adamın yanına usulca sokulup;
- Hayırdır hemşerim vaziyetin manalı
Diyen amcaya önce raylara sonra amcaya;
- Treni kaçırdım.
Amcam sakalı sıvazlayıp bıyık altı konuşmasını sürdürürken akıl vermeyi de ihmal etmedi;
- Bidahaki na zaman gelir acep, içeriye sor bakalım
- Sordum dört buçuk saat sonra
- Napcen
- Kitap okur zamanı geçiririm. Telefon ile içeriden diğer istasyondaki görevliye bavulumu almasını tembih ettirdim
Her zaman ceketinin sol cebinde taşıdığı kitabını çıkardı. Amca şiddetli soru silsilesine tutma derdinde lâkin bizimki de yanından bir an önce defetme derdindedir. Sonra döndü amca bir kez daha sordu;
- Aklıma takıldı. Ben askerdeyken bi alay komutanım vardı ona çok benziyorsunuz bir akrabalığın varmıdır?
- Yok, bizim aile genelinde hiç asker yoktur
Diyerek amcayı geçiştirdi. Fakat yalan söyledi. Haysiyet sahibi bir Türk subayı olan Nusret Baycan ile akrabalığı vardı.
Amca gitti ama o dört buçuk saati nasıl geçirdi sigarayla nasıl geçirdi, sigarayla nasıl bir bütün oldu anlatması zordu.
Bu hikâyeyi aklına getirdiği anda kompartımanına geçti.

       
                                                                     
Fasıl-2
Tren raylara temas edip süzülüyor. Bağrı yanık ince siren sesi kulaklara anlamsız esinti veriyor. Bir kompartıman içinde sigarasıyla alakadar olan bu yalnız adam gördüğü ilk manzara karşısında afalladı
Hülyalara sevk eden ilk karşılaşma, yan kompartımanda oğlan kıza kur yapmakta ve ilk müdahale kalktı ve yanlarına gitti
- Sizi bu yola sevk eden durumdan kısa süreliğine alıkoycam. Ateşiniz varmı?
- Yok beyefendi
Dedi oğlan
- Başkalarına lüzum gerektirmeyen bir şey bazı insanlar için aciliyet vakfedebilir.
- Başka kompartımanlarda mevcuttur
- Bunu bana hatırlatmanız çok nazik bir davranış teşekkür ederim.
Ve çıktı.
Kompartımanına dönüp cebindeki kibriti çıkarıp sigarasını yaktı. Ve kendi içinde bir takım sorgulamalar başvurdu; Adama bak kızı tav etti, yapmacık kavislerle, bence kızında ondan aşağı kalır yanı yok, asıl mühim olan mesele bundan sonra başlayacak ilişkinin hakikat meyvesi verebilmesi, ancak yapmacık başlayan ilişkinin hakikate kavuşması çok zor diyerek içindeki sual deryasına kestirme cevaplar vermiş oldu.
Çoluk çocuk neşe gürültü ile ilerlerken kafasındaki politik hesapların çıkmazı içerisindeydi. Son derece tesiri yüksek bir bayan endamını şova dönüştürmüş bir vaziyette yanından geçiverdi. Adam kendince bu nadide örnek için tespitte bulundu; Kadına verilecek değerin dozunu biraz kaçırırsan sürtüklüğün başkâtibi oluverirler.
                                                                           Fasıl-3
İstasyona gelindi. Aktarma trenine geçerek, hangi sefere dahi gideceğini bilmiyordu. Trenin birine bindi. İlk bindiği trende kıza kur yapan oğlanda kızda aynı trendeler ve diğer mevkiiye geçtiler. Bu tren biraz eski ve yola giden son trendi. Kompartıman usulü değil karşılıklı ikili koltuk ortasında katlanabilir masa mevcuttu.
Kendisi cam kenarına kurulmuştu yanındaki ve karşısındaki iki koltuk boştu. Birazdan sahipleri gelecekti. Üç adam geldi biletlerinin buraya kayıtlı olduğunu söylediler, birisi yanına diğer ikisi karşısındaki koltuğa oturdular. Şaibeli tiplere benzemiyor değildi. Bu adamları tanımadığı için isimleri kafasında şöyle kodladı; Yanındaki Badem, karşısındaki Ceviz çaprazdaki ise Kaju. Birazdan bu zatların kendisine soru yoluyla müdahalede bulunacağına emindi. Atak Cevizden geldi;
- Merhaba beyefendi
- Merhaba
- İstikamet
- Yenice Köy İstasyonu
- Oralımısınız?
- Hayır, eski bir ahbabımla bulaşacağım
- Ne güzel..
Tam konuşmaya devam edecekti ki Ceviz’in sözünü keserek adama karşı soru atağına geçme pozisyonunu elde etti.
-  Sizler ne işle meşgulsünüz?
Ceviz böyle hususi soruyu hemen beklemiyordu lakin nezaketten taviz vermemek için “ben fen bilgisi öğretmeniyim.” Badem ile Kajuyu göstererek “arkadaşlarımda avukattır” dedi
Adam basit bir kafa sallamayla ve kararlı göz akisleriyle muhabbeti sonlandırdı.
Adamlar bir süre sonra politik bir takım muhabbetlerin içine girdiler. Kafasını dışardaki objelerden ayırmayan adam uykuya dalmış gibi gözlerini kapattı ve kafasını cama yasladı. Adamlar birtakım örgütçü diyaloglara ve cama kafasını yaslamış uyur vaziyetteki adamı da süzerek muhabbeti devam etmeyi sürdürdüler. Şahısların kendi aralarındaki konuşmalar şöyle devam ediyordu. Badem konuya yuvarlamasına girdi;
- Kaç tane talebe daha kazandırılması gerekir.
- İrfan ve ahlak ve zekânın harmanlandığı tipler olmalıdır. Dedi Kaju.
Bizim kafasını cama yaslamış uyur vaziyetteki adam konuşulan herşeyi ince ince dinliyordu. Bir ara örgüt ismini ağızlarından kaçırınca, bizimkisi teşhisi koydu. Bu tipler gaye-i hedef olarak masum insanların zaaflarından istifade ederek yönetimde söz sahibi olmaktı. Bunu uğrunda hiçbir etik anlayış kabul edilmeyecek ana damar milli ve ahlak adı altında orduya hâkim olunacaktır. Çocuklar kütle kütle yetiştirilecek bu uğurda düşmanlar yok edilecekti. Bugün yanlarında olan basın, tv, iş dünyası yarın karşılarında olsalar dahi hepsini pasifize edilecekti. Siyasi otorite ellerinde her an yönlendirilmeye açık olacaktır. Dalkavukluktan ve döneklikten her daim beslenilecektir. Konuşmalardan bunları çıkarılması muhtemeldir. Örgütün alt yapısı Bademin söylemesi ile “ Ferdin Ekseriye Türk Örgütlenmesi” ismiyle zehirlenen çocuklarla temel oluşturuluyordu.
Bizim adam ise bu hain ortaklığını çözdü. Neredeyse herkes ve her kesim bu örgütle içli-dışlı olmuş ve bu örgütün desteği ile çıkarlarını güçlendirmiş, siyasi otorite ise çıkarları için hemen hemen bütün kilit kurumların içinde nüfuz sahibi olmaları için yardım etmiştir.
Fakat sadece bir grup bu oyuna gelmedi; Ordunun eski İttihatçı silahşörleri ile Türk Irkçıları. Kendisi de bu ittihatçı dalga ile içli-dışlı olmuş toplumun bağrından çıkan Milli Çetelerle zaman zaman irtibat kurmuştur.
Maatteessüf ülkede o kadar insanların yüzüne bakıp yalan konuşan soysuz insan birikmiştir ki dün ne söylediğini unutup bu gün farklı soytarılık yapma tavrı içinde olmaktadırlar. Milletin geneli uyuşturulmuş vaziyette; bir zaman önce secde ettiği adamların bugün anasına sövebiliyor.
Bu yoğun düşünceler içinde yerinden kalktı Cevizden müsaade istedi. Lavaboya doğru giderken ilk bindiği trende gördüğü kız, kolunu tuttu. Şok olan ve bir an yutkunan adamımız, kızın uzattığı zarfı çaktırmadan ceketinin içine soktu ve tekrar lavaboya yöneldi. Zarf mühürlüydü, lavaboya girdi ve zarfı açtı:
“ Konu: Harekât Eylem Planı
Sayı: 7. Or. Synt. K.lığının Arlk. Gün ve İSTH.213-1160-22/Asyş. sayılı emri”
Mektup Org. Ali Haydar Saltık imzalıydı. Mektubu hızlı hızlı nefesi neredeyse kesilircesine okuyordu. Kendisine düşen görevleri bir bir dikkatlice okuyor. ( Buraya almayacağım!). Bu zararlı örgütle yeni mücadele planı kapsamında; yurdun bütün bölgesinde insanları kandırmayı amaç edinmiş üyelerine karşı “AÇKO” isimli Milli Suç Çetesiyle koordineli çalışılacağı belirtiliyordu. Devletin bunu yapması zorunludur. Kuralsız oynayana kurallı çözüm uygulanamaz. Bu Milli çete Bandırma da hükümlü Asalettin Çakırlı’yla bağlantılı milli kuvvetleri mücadelede etkin davranması için plan çiziyor. Ana esas olarak gözü kara teşkilatlı evlatların, dün dalkavukluk yapıp bu gün sahtekârlık yapanlara karşı eylem planını açıklıyor. Bu AÇKO isimli örgüte Türk kanı taşıyan mezhep ve bölge ayrımı yapmaksızın civanları dâhil etmektedir, deniliyor. Nihai olarak Milli kuvvetlerin Bandırmadaki hükümlü üzerinden gayri milli unsurların bastırması ve yok etmesi odakları, dikkatleri başka yöne çekecek bu minvalde devletin bizatihi dahil edilmemesi ile birlikte temel güvenlik unsurlarının yıpranması en aza indirilecektir. Mektubun en aşağısındaki not kısmında ise Milli Çetenin kısaltılmış adının “AÇKO” legal olarak tanınan isminin ise “Asalettin Çakırlı’nın Kızılbaş Ordusu” deniliyor. Eylem metotlarının da gösterildiği mektup kendisine verilmiş olup görevi tebellüğ edilmektedir.
Tren durdu lavabodan çıktı. Trenin lokanta kısmında çalışan garson arkadaşla birşeyler konuştuktan sonra ki bu konuşma da çok ilginçtir. Kız ile oğlan yerlerinde değildi. Dışarıya çıktı bir sigara yaktıktan sonra trenin en arka mevkiinde boş koltuklardan birine oturdu. Kendi koltuğunda oturmuyor biletinin kasıtlı bir şekilde bu sevimsiz tiplerle yan yana getirildiğini düşünüyordu.
Bu meselelerden o kadar uzak kalmıştı ki kendini dahil etmek istemiyordu fakat yöntemi bilen asay-işçiler devlet için her zaman önemliydi. Yapacak bir şey yoktu emir büyük yerdendi.
                                                                             Fasıl-4
Tren merkez vilayete geldi. Buradan insan selinin arasında bir başka aktarma trenine daha atlayıverdi. Bu yola çıkan (eski) trenin raylara söylediği beYefendi melodi; zihninde oluşan meşum güzergâha yol gösteriyordu. Camdan bakarken sarf edilen yol, ömrün geride bıraktıklarına işaret verir gibiydi. Çok zaman biletini kitap, mecmua ayracı olarak kullanırdı ve çok zaman başında bitiveren görevliye resmi konuşmalar tüketti. Her geldiği istasyonda rüyanın ardında kalmış yüzlere rastladı. Her uyuya kalışında ceketini yastık gibi kullanıp sımsıkı sarılır vaziyette kendini buldu. Cam kenarından gelen soğuğu zaman zaman zihnini meşgul etsede hiçbir zaman içinde hissetmedi. Yıllardır yumuşak bir döşeğe yatmaya hasret ayakları, iki büklüm olmanın verdiği ağrılarla gam doluydu. Agopyanın trende infaz edilişi gelince akla, teşkilatımız için en güzide infaz yerleri trenlerdir. Bu kadar debdebenin içine niye düşer ki insan. Yanılır işte geride bıraktıklarımızla yaşayamıyoruz. İlerisi için yön tayin etme arzumuz perçinleştirebilir bu yapılanları saygılar. Allahın ilmi azameti karşısından neyi ispatlayabilir insan! Hadi şunları yapta göreyim. Sana harika mücid desinler; şu toprağın altındaki meçhullerin kemiklerini birleştir canlandır da sana hakiki sanatçı diyeyim. İşte bu iki istasyon arasında bir yere gider gibi yol var yolcu var bizi bekleyen alacaklının can borcunu tahsili var.
                                                                               Son Fasıl
Gece istasyona geldi tren ve geceler hürriyetin aşığı, geceler bağımsızlığa olan tutkumuzun sessiz şahidi, gecelere yarım yarım baktığımız aynamıza nefretimizin türküsü, ölümü cesaretlendiren insanlıktan kaçarken ruhunu teslim etmedi mi Dostoyevski bu istasyonlarda.
Bu gece fırtınalı, bu gece hummalı, tren hava şartlarından ötürü bir ilçe istasyonunda durdu. Ve rötarlı pozisyona düştü. Trenin sakinleri ile birlikte gişenin olduğu kısımda sıkışık bir vaziyette suratlardaki çizgiler incelenip bir yandan da kopan fırtınanın sesleri dinlenilmektedir. Aklından geçirmekte olduğu durum ise Pendik istasyonunda kendisini karşılayacak olan meçhullerin Mürşit Altaylı konferansına götürmek istediklerine dair mektubu oturduğu bu eski trendeki koltuğa bırakmış olmalarıydı. Yine kendi kendine serzeniş ve bıkkınlığın verdiği yorgunluk ile hemen gişenin karşı çaprazındaki büfeye yöneldi “The Sunday Times” adlı gazeteyi satın aldı. Gazetenin manşeti; “ Prince Harry was died. The Düchess is very sad”. Sayfaları karıştırırken Dr. Franz Anton Mesmer ve Andrew Jackson Davis ‘in makalelerine göz gezdirdi. Gazetede birçok yazının arasında kendi ismine münhasır bir not gözüne ilişti. Muharip isth. Yıllarında iki silah arkadaşı Ali Şeref ve Seyfican’ın ilerideki istasyonda kendisinin yanına geleceği; satın almış olduğu gazete tarafından şifreli bir şekilde aktarılmış oldu. Büfede sadece bir gazetenin olması ve böyle bir gazeteyi de sadece kendisinin alacağı o kadar aşikârdı ki aldığın nefesin dahi takipte olunması ikbal-i hürriyeti için önemliydi.
Bugün durum çok farklı nesil çürütülüyor. Oğul ve damadını mülki olarak payidar yapmış yöneticiye Fikret’ten;       
“Yiyin Efendiler yiyin; bu han ı zî safâ sizin
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!”
Dizeleri methiye tadında kalıyor. Stalin dahi Cihan harbinde oğluna karşılık Alman generali takas teklifini kabul etmeyip, evladının mevtine kendi imzasını atmış, şeref sahifesine bir çentik atabilmişken bizimkisi evlad-ı milleti tankların önüne attırmış kendi damad-ı hıyanet ile susamuru oğlunu porsuk gibi yanında gezdirmiştir. Yine pek marifetli şairin bize tekerrür ettirdiği şu dizleri buraya almak zorunda kaldık;
“Bu devletin ki cenaze namazına niyyet
Eden zümre-i fasık bu kanlı Cem’iyyet

Mezarını vatanın dişleriyle kazmışıtır
Kitab-ı mahvını kirli elile yazmıştır”

Final faslını çok uzun tutmadan bilakis bir önceki bindiği trendeki lokantanın garsonlarından birinin aralarındaki ilginç konuşmanın ardından uzattığı kâğıtta Yenice Köy İstasyonu tayin edilişinden sonra silah arkadaşlarıyla orada karşılaşacağını ummaktadır. Buraya daha nice gizli bilgileri alınacaktı fekat satırlar kendini uzattıkça uzatıyor. O yüzden hikâye kimbilir ne zaman devam ettirilmek üzre sonlandırılmaktadır. Çokça bulunduğu faaliyet-i Turancılık zamanının büyük bir kısmını iştigal ettiği için hayatını yeniden düzenli olarak tesis etme açısından bir lehza-i teahhur yaşadığı da söylenebilir.

Eskibeyoğlu A.rıza